haber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

HASTALARIN KARAR VERME KAPASİTELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ÇOK ÖNEMLİ

Aydın’da gerçekleşen II. Adli Psikoloji Günleri’nde hastaların karar verme kapasitelerinin değerlendirilmesi konusunda bir konuşma yapan Amerika Birleşik Devletleri Mayo Klinik Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ulaş Mehmet Çamsarı, hastaların “karar verme kapasitesi” değerlendirilmesi işleminin çoğu zaman adli sonuçları olabilen ve tüm branş doktorlarının ilgilendiren çok önemli bir konu olduğunu ve ABD’de genel hastanelerde bu görevi psikiyatri içinde ayrı bir bölüm olarak yapılanan Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisi Servislerinin üstlendiğini belirtti. Dr. Çamsarı, ülkemizde de Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisi, diğer adıyla Psikosomatik Tıp ile uğraşan çok sayıda akademisyenin bulunduğu ve yan dalının hızla gelişmekte olduğunu ancak yapılandırılmış yandal eğitiminin henüz verilemediğini söyledi.
 
İnsan davranışları ve zihinsel süreçleri ile birlikte bunların altında yatan nedenleri bilimsel olarak inceleyen bir çalışma alanı olarak tanımlanan psikolojinin bir alt alanı olan adli psikoloji, yasal konulara ve sorunlara psikolojinin temel ve etik ilkelerini uygulamak üzere hukuk ile psikoloji arasında kurulan ilişkiden ortaya çıkmıştır. Hüküm giymiş ya da gözaltında tutulan kişilerin davranışlarını değerlendirme, velayet, bir sanığın zihinsel kapasitesini mahkemede savunma yapmak için yeterli olup olmadığı, kişiyi suça iten etmenler, suçluluğa neden olan faktörlerin incelenmesi ve suçların azalması için gerekli önleme çalışmaları da adli psikoloji çalışma alanına girmektedir. Ankara Üniversitesi Adli Bilimler Enstitüsü ve Adli Bilimciler Derneği Adli Psikoloji Komisyonu’nun düzenlediği, Gazi Üniversitesi Psikoloji Bölümü, Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü ve Adnan Menderes Üniversitesi’nin destekleri ile İncirliova Belediye Başkanlığı’nın ev sahipliğinde II. Adli Psikoloji Sempozyumu gerçekleştirildi.

Adli Bilimciler Derneği Başkanı Prof. Dr. Hamit Hancı, Ankara Üniversitesi Adli Bilimler Enstitüsü Adli Psikoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yıldırım Beyatlı Doğan ile Gazi Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Hatice Demirbaş’ın başkanlık ettiği sempozyumda adli psikoloji alanında çalışılan alkol-madde bağımlığı, alan uygulamaları, çocuk ihmal ve istismarı, suçlu profili ile sporda şiddet gibi konular geniş bir yelpazede tartışıldı.



Prof. Dr. Hamit Hancı’nın yaptığı açılış konuşmasında; temel görevi, otopsi yapmak, ölüm sebeplerini ve zamanını saptamak, adli bir olaya yönelik insan vücudu üzerindeki darp izlerini tespit etmek ve cinsel saldırılarda delil saptamak olan adli tıbbın; dışarıdan bakıldığında sadece otopsi yapılan ve adli rapor verilen bir bilim alanı olarak görülmesine karşın son yıllarda birçok bilim dalıyla ortaklaşa çalışır hale geldiğini belirtti. Hancı, adli biyolojiden adli sanata kadar 35’in üzerinde dalı bulunan adli bilimlerin ana unsurlarından biri olan adli psikolojinin önemine değindi.


Hastanedeki Tüm Hastaların ‘Karar Verme Kapasitesi’ Değerlendirmeleri Yapılmalı
Amerika Birleşik Devletleri Mayo Klinik Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi ve Mayo Klinik Waycross-Georgia Kampüsü Psikiyatri ve Psikoloji Bölümü Başkanı Dr. Ulaş Çamsarı “Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisinde Karar Verme Yeterliliği Değerlendirmesi” konulu konuşmasında, genel tıbbın tüm branşlarının psikiyatri ile kesiştiği akademik alan olarak tanımlanan Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisi’nin ABD’de,  onkolojik psikiyatri, AIDS psikiyatrisi, trasplantasyon psikiyatrisi ve perinatal psikiyatri gibi daha da üst akademik alanlara ayrıldığı belirtti.  ABD’de genel hastanelerde psikiyatri departmanları içinde ayrı bir bölüm olarak yapılanan Konsültasyon- Liyezon Servislerinin hastanede yatan hastalar için gerektiğinde istenen ‘karar verme kapasitesi’ değerlendirmelerini yürüten servis servis olduğunu ekleyen Çamsarı, olgu sunumları ile interaktif bir sunum gerçekleştirdi.

Günümüzde Adli Bilimlerin Kesişmediği Bilim Dalı Sayısı Kesişenlere Göre Azınlıkta
Çamsarı, toplantı ile ilgili şunları söyledi: “Adli Psikoloji Günleri’nde psikiyatride mental kapasite değerlendirmesi konusunu işledim, konuyla ilgilenen psikiyatrist ve psikolog katılımcılarla tartışma fırsatı buldum. Konunun ABD’deki uygulamalarını vaka örnekleriyle detaylandırmaya çalıştım. Adli Tıp Kurumu Başkanı Prof. Dr. Hamit Hancı’nın da açılış konuşmasında belirttiği gibi günümüzde adli bilimlerin kesişmediği bilim dalı sayısı kesişenlere göre azınlıkta kalmış durumda. Bir psikiyatrist olarak diğer meslek gruplarından çok şey öğrendiğim bir toplantı oldu.”
 
 

Sağlık ve İnsan Dergisi Yayın Editörü Esra Öz “Sağlık Haberciliğinde Psikolojinin Yeri” konulu sunumunda sağlık haberciliğinde etik ilkelere uyulmasının birincil gereklilik olduğunu ve psikiyatrik rahatsızlıklar söz konusu olduğunda bu konuda daha fazla özen gösterilmesi gerektiğini aktardı. Etik olmayan haber örneklerine yer veren Öz, sağlık haberciliğinin temel ilkelerinden de bahsetti.

Cezaevleri Bireylerde Umutsuzluk, Depresyon Gelişmesi Olasılığını Büyük Ölçüde Arttırıyor
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Psikoloji bölümü öğretim görevlisi Doç. Dr. Emre Şenol Durak, “Tutuklu ve Hükümlülerde Depresyon ve Depresyona Psikolojik Müdahale: Özgürlük Kaybının Yasını Tutmak” konulu sunumunda şunlara değindi: “Bir suçun faili olup haklarında bir hüküm verilen ya da tutuklu bulunan kişilerin özgürlüklerinin ellerinden alındığı ve çeşitli yoksunluklarla karşı karşıya kaldıkları ortamlar olan cezaevleri bireylerde umutsuzluk, depresyon gelişmesi olasılığını büyük ölçüde arttırıyor. Kendine ait bir doğası olan cezaevi ortamında bireye sosyal destek sağlanmasına, umutsuzluk ve intihar düşüncelerinin olup olmadığının belirlenmesine ve sağlıklı baş etme yöntemleri geliştirilmesine yönelik psikolojik müdahale çalışmaları yapılmasının uygundur.”



Adli Psikologlar Popülist Olmaktan Uzak Olmalı
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mithat Durak’ın “Adli Psikoloji Sanatı” konulu sunumunda en genel tanımıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olan sanatın adli psikoloji alanında da hayat bulması gerektiğini ve bir suç olgusunun değerlendirilirken teorik bilginin yanı sıra alan deneyimi ile profesyonelliğin çok önemli olduğunu aktardı. Buna ek olarak Durak, adli psikoloji alanında yapılan uygulamalarda bir toplumun kültürel değerlerinin göz ardı edilemeyeceğini belirterek, adli psikologların popülist olmaktan uzak olmaları gerektiğini vurguladı.

Suç olgularının önlenebilmesi amacıyla, adli psikoloji çalışma alanına giren konularda toplumsal farkındalığın arttırılması, disiplinler arası çalışma gerektiren adli psikoloji alanında ulusal düzeyde mutlak suretle gerek resmi kurumlar gerekse sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyonun sağlanması gerekliliği üzerinde duruldu.  Adli sistemde çalışan psikologların bilgi paylaşımı, özlük hakları ve mesleki dayanışma konularında birliktelik sağlamalarının önemi üzerinde duruldu.

Adli Psikolojisi Sonuç Bildirgesi
Toplantıdan sonra sonuç bildirgesinde şu maddeler yer aldı:
• Adli olgularda ortak dil birliği ile etik ilkelerin ivedilikle oluşturulması ve bu hususta akademisyenler ile alanda çalışan psikologların katılımıyla bir çalışma grubu oluşturulmalı.
• Hukuk fakültelerinde temel düzeyde psikoloji bilgisinin verilmesi hususunun ülke genelinde yaygınlaştırılması; Psikoloji bölümlerinde temel düzeyde hukuk bilgisinin verilmesi hususunun ülke genelinde yaygınlaştırılmalı.
• Okullarda “kişiye ve kişilik haklarına saygı” içerikli ders konulmasının sağlanmalı.
• Adli olgularda yaşanan problemleri çözebilecek nitelikli uzman psikologların yetiştirilmesi amacıyla adli psikoloji lisansüstü eğitim programlarının sayısının arttırılmalı.
• Aile, çocuk ve çocuk ağır ceza mahkemelerinde çalışan uzmanların çalışma ortamlarının etik ilkelere uygun bir şekilde düzenlenmeli. Aktif olarak çalışan psikolog derneklerinin, komisyonlarının ve STK’ların işbirliği ilkesi çerçevesinde çalışmalı.
 

Etiketler , , , , , | Yorum Yok

GLOKOM ÖNLENEBİLİR KÖRLÜK NEDENLERİ ARASINDA İKİNCİ


Glokom dünya genelindeki önlenebilir körlük nedenleri arasında ikinci sırada yer aldığını belirten İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Glokom Bölümü Sorumlusu Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik,  “Hastalar Glokom olduklarını fark etmeden önce görme yetilerinin yüzde 40’ını kaybedebiliyorlar” dedi.
 
Halk arasında 'göz tansiyonu' olarak bilinen glokom; optik sinirin ilerleyen nitelikte hasar görmesine yol açan bir göz hastalığıdır. Gözün aldığı bilgilerin beyne iletilmesinde optik sinir hayati öneme sahip olduğundan, tedavi edilmediğinde, glokom yavaş yavaş ve telafi edilemez biçimde görme kaybına ve nihayetinde körlüğe neden olabilir. Glokom hastalığının sebebi tam olarak bilinmemektedir.
 
Dünya genelinde yaklaşık 67 milyon kişi glokom hastalığıyla yaşıyor ve bunların neredeyse yarısı glokom olduklarını bilmiyorlar. Diğer bir deyişle, 30 milyondan fazla, yani Yunanistan ve Romanya’nın toplam nüfusundan daha fazla insan farkında bile olmadan görme yetilerini kaybediyor. Günümüzde, dünya genelinde bu hastalık yüzünden kör olmuş 4.5 milyon kişi bulunuyor.
 
Glokom dünya genelindeki önlenebilir körlük nedenleri arasında ikinci sırada yer almasına rağmen, hakkında çok az şey bilinen bir göz rahatsızlığıdır. Novartis, glokom hastalığıyla yaşayanlara tedavi çözümleri sunan grup şirketi Alcon işbirliğinde, 8-14 Mart Dünya Glokom Haftası kapsamında bu hastalığın potansiyel tehlikeleri ve görme yetisini koruyabilmek için düzenli göz muayenesine dikkat çekmek amacıyla bir toplantı düzenledi. 12 Mart’ta Ankara’da gerçekleşen toplantıda İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Glokom Bölümü Sorumlusu Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik erken teşhisin çok önemli olduğu bu hastalıkla ilgili bilgiler aktardı.
 
Artan Oküler Basınç, Glokomun En Önemli ve Düzeltilebilir Risk Faktörü
“Glokom, hastanın görüşü bozulana kadar sessizce ilerleyebilir ve yıllarca teşhis edilemeyebilir. Tedaviye başlayabilmek için bu göz rahatsızlığının yeterince erken tespit edilebilmesinin tek yolu düzenli göz kontrolleridir” diyen Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik, şu anda glokomun kesin bir tedavisinin olmadığını ancak etkin tedavi yöntemleriyle ilerlemesini yavaşlatmanın mümkün olduğunu dikkat çekti. Tamçelik, artan oküler basıncın, glokomun en önemli ve düzeltilebilir risk faktörü olduğunu, yani göz tansiyonunun kontrol altında tutulmasının, glokom hastalarının görme yetilerini koruyabilmesinde yardımcı olduğunu belirtti.
 
Glokomun Teşhisinde Görme Alanı Testi Önemli
Glokomun teşhisinde kullanılan yöntemleri anlatan Tamçelik, “Göz tansiyonu ölçümü (Tonometri), Görme Siniri Hasarının Analizi, Görme Alanı Testi  ve Kornea Kalınlık Ölçümü (Pakimetri) ölçeklerine bakılması gerektiğini söyledi. Tamçelik, klinik bulgularda şunlara dikkat etmek gerektiğini vurguladı: “GİB (göz tansiyonu) 21 mmHg’dan daha yüksek ise optik sinir başında çukurlaşma olmuş ve görme alanı kaybı alanına dikkat edilmelidir.”

Glokom Tipine Göre Tedavi Seçeneği Değişir
Tamçelik, iki ana glokom tipi olduğunu belirterek şu bilgileri verdi: “Primer veya açık açılı glokom ile akut veya kapalı açılı glokom. Tüm glokom vakalarının yaklaşık yüzde 90’ı açık açılı glokomdur. Bunlar genellikle semptomsuz gelişir ve iyice ilerleyene kadar tespit edilemez. Diğer taraftan, kapalı açılı glokoma daha nadiren rastlanır ama hemen tedaviye başlanması gerekir.  Kapalı açılı glokomun belirtileri arasında şiddetli ağrı, bulantı, gözde kızarma ve bulanık görme sayılabilir.”
 
Kimlerde Glokom Riski Yüksektir?
Glokomun kesin tedavisi olmadığını belirten Tamçelik,  “Görme kaybı telafi edilemez. Ancak tedavi neticesinde, görme yetisi olduğu gibi korunabilir. Glokom; göz damlaları, oral ilaçlar, lazer cerrahisi, geleneksel cerrahi ve bu yöntemlerin bir kombinasyonu ile tedavi edilebilir. Göz içi yüksek basınç gibi faktörlerin yanı sıra, şu kişilerde glokom riski yüksektir: Ailesinde glokom rahatsızlığı bulunanlar, 40 yaşın üzerindekiler, diyabeti, yüksek tansiyonu ve kalp rahatsızlığı bulunan kişiler, fiziksel göz hasarı bulunan kişiler ve uzun süre steroid kullanmış kişilerdir” dedi.

Etiketler , , | Yorum Yok

“ORGAN NAKLİNİ ANKARA’DA DA YAPMAK İSTİYORUM”

Organ bağışının önemini vurgulayan Memorial Sağlık Grubu CEO'su Uğur Genç, “Türkiye’de maalesef çok az bağış olduğu için organ nakli Türkiye’nin yarasıdır. Bizim de önümüzün açılması lazım. Bu işi Diyarbakır’da, Antalya’da ve Ankara’da yapmak istiyorum” dedi.
 
Ankara’nın en büyük özel hastanelerinden biri olan Memorial Ankara Hastanesi, 1’inci yaşını basın mensupları ile birlikte kutladı. Hilton Otel’de düzenlenen kahvaltıda basın mensupları ile bir araya gelen Memorial Sağlık Grubu CEO’su Uğur Genç ve Memorial Ankara Hastanesi Direktörü Dr. Levent Atay, 1 yıl içerisinde gerçekleştirilen çalışmaları ve yeni yatırımları paylaştı.

Memorial sağlık grubu olarak ülke genelinde 10 hastane, 3 tıp merkezi ile hizmet verdiklerini belirten Memorial Sağlık Grubu CEO'su Uğur Genç, “Geçen yıl 2 milyona yakın insana ayaktan sağlık hizmeti verdik. Yaklaşık 155 bin yatan hastamız oldu. Ankara’da birinci yılımızı doldurduk. İlk yıl sağlık kuruluşlarında zordur. Biz Memorial Ankara hastanesinin birinci yılından çok memnunuz beklediğimizden daha iyi bir ilgi ile karşılaştık.” dedi.

Etik hizmet anlayışı ve kaliteli hekim kadrosuna sahip olduklarını ifade eden Genç, “Memorial bir dünya markası. Dünyanın farklı ülkelerinden tercih ediliyoruz. Geçen yıl 92 farklı ülkeden 28 bin yabancıya hizmet verdik.”

“Organ Naklini Diyarbakır’da, Antalya’da ve Ankara’da Yapmak İstiyorum”
Organ bağışının önemine dikkat çeken Genç, “Türkiye’de önderlik ettiğimiz bazı alanlar var, karaciğer nakli, böbrek nakli, kemik iliği nakli ve tüp bebek konusunda Türkiye’de çok önemli sayılara sahibiz. Türkiye’de maalesef çok az bağış olduğu için organ nakli Türkiye’nin yarasıdır. Bizim de önümüzün açılması lazım. Karaciğer naklini hemen yapmazsanız o insanları ya hemen ya da belirli bir süre sonra kaybediyorsunuz. Bu iş çok ciddi emek istiyor. Büyük bir ekiple bu işi yapıyoruz. Ben bu işi Diyarbakır’da, Antalya’da ve Ankara’da yapmak istiyorum. Organ nakli ile ilgili 26 merkezde nakil yapılabiliyor. Bunların 6’sı yıllık 20’nin üzerinde nakil yaparken kalan 20’si yirminin altında nakil yapıyor bazılarının yaptığı nakil sayısı 1-2’dir. Bu bir yaradır. Devlet kendi üniversite ve devlet hastanelerinde nakil gelişsin istiyor. Ama bizim özel sektörün bu konuda önünün açılması gerekiyor. Böbrek ve karaciğer naklinde yeni ruhsat alamıyoruz. Başarılı olanların önü açılmalı. Örneğin 26 merkezden başarılı olan 6’sının önü açılsın, diğerleri ile ilgili farklı karar verebilirsiniz.” diye konuştu.
 
“1 Yılda 53 Bin Ayakta, 9 Bin 200 Yatan Hastaya Sağlık Hizmeti Sunuldu”
Ankara hastanesini 3 Şubat 2014 tarihinde açıldığını, 43 bin metrekarelik alanı ile başkentin en büyük özel hastanesi olduğunu belirten Memorial Ankara Hastanesi Direktörü Dr. Levent Atay, “25 katlı binamızda 230 yatak kapasitemiz var. 11 çok modern ameliyathanemiz bulunuyor. Otopark sorununu 250 kapalı otopark sorunuyla aştık. 40 branşta hizmet veriyoruz. Önümüzdeki 1-2 ay içinde 3 branş daha açarak 43 branşta hizmet vereceğiz. 17’si profesör, 17’si doçent ve 30’u uzman, pratisyen olmak üzere 64 hekimimiz görev yapıyor. Bu yıl sonuna kadar bu sayının 75’e çıkarılması hedefleniyor.” şeklinde konuştu.
 
Memorial Ankara Hastanesi Direktörü Dr. Levent Atay, 1 yılda 53 bin ayakta, 9 bin 200 yatan hastaya sağlık hizmeti sunulduğu, 2 bin 50 ameliyat ve bin anjiyo işlemi gerçekleştirdiklerini belirterek, 2014 yılında Tüp Bebek Merkezi, Kemik İliği Nakli, Lazer Lipoliz, Karbondioksit Lazer ve Kardiyolojik Elektro Fizyolojik sistemlerinin hayata geçirildiğini kaydetti. Atay, Memorial Ankara Hastanesi olarak 2014 yılında 17 milyon TL yatırım yapıldığını söyleyerek, 2015 yılında yapılacak yatırımları şöyle sıraladı: “2015 yılı yatırımları 20 milyon TL civarında olacak. Kemik iliğini nakil ünitesini medikal alt yapısını yapıyoruz. Bir ay içerisinde açmayı planlıyoruz. Radyasyon Onkoloji alanı var. Dermatolojik lazer alt yapısını devam ettireceğiz. Toplam yatırım tutarımız açılışımızdan itibaren 65 milyon dolarlık bir yatırım olacak.”

“Ankara Sağlık Turizminde Bir Marka Olmaya Çalışıyor”
Açıklamaların ardından Genç ve Atay basın mensuplarının sorularını cevapladı. Bir gazetecinin, “Yabancı hastalarınız genellikle hangi ülkelerden geliyor?” sorusuna Genç, “Ankara sağlık turizminde bir marka olmaya çalışıyor. İstanbul bir marka sağlık turizminde de bir marka. İnsanlar ülkeyi tanımadıkları için ülkenin en büyük şehrini tercih ediyor. Ağırlıklı olarak hastalarımız Irak’tan geliyor. Ardından Azerbaycan, Libya ve Rusya’dan geliyor hastalar. İlk 4 sırada bu ülkeler var. 75 kişilik bir ekibimiz var bu işle uğraşan. 20 tercümanımızla 15 dil konuşuyoruz.” cevabını verdi.

Etiketler , , | Yorum Yok

KRONİK HASTALARA MOBİL DESTEK VERİLMELİ

Mobil sağlık hizmetlerinin kronik hastalıklarla mücadeledeki kullanımasının gerektiğini belirten İstanbul Anadolu Kuzey Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri Dr.Şuayip Birinci, “Türkiye’de diyabet hastalığının her yıl yüzde 100 artıyor. Hastaların nasıl yaşaması gerektiğini anlatmak gerekir. Bu ancak mobil sağlıkla olabilir” dedi.

Digital Health Summit Turkey 2013′te konuşan İstanbul Anadolu Kuzey Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri Dr.Şuayip Birinci, kurumların iş modellerinin nasıl geliştirileceği, sağlık iletişiminde yeni davranış biçimlerinin nasıl üretileceği ile ilgili soruların cevaplandığı oturumda konuşma yaptı. 

Hasta Olmanın Önüne Nasıl Geçilecek?
İstanbul Sağlık Müdürlüğü’nde üç yıl çalışan Birinci konuşmasında, söz konusu sistemle hasta olmanın önüne nasıl geçileceği ve nasıl daha az harcayarak tedavi uygulanacağına yer verdi. Sistemin çok ciddi bir şekilde iletişime doğru gitmeye başladığını belirten Birinci “Ciddi anlamda başvuru sayısı çok arttı ve bu durumda sağlıklı insanları da muayene etmeye zorunda kalıyorsunuz. O zaman bu insanların sağlıklı olduklarına dair bilgiye erişmelerini sağlamak gerekiyor” dedi. 

İnsanların Sağlık Okuryazarlığını Arttırmak Gerekiyor
Birinci, bir süre önce eski Sağlık Bakanlığı Recep Akdağ’a, “Bugünkü bilgilerinizle Sağlık Bakanı olsaydınız öncelikle neyi sağlamaya çalışırdınız?”diye sorduğunda, “İnsanların sağlık okuryazarlığını arttırmaya çalışırdım” şeklinde cevap verdiğini belirtti. 

Hastalar Mobil Cihazlarla Yönlendirmeli
İnsanların kendi sağlığı ile ilgili bilgilerin hekim ya da sağlıkçı tarafından iletilmesi gerektiğini belirten Birinci, “Hastaların nasıl yaşaması gerektiğini anlatmak gerekir. Bu ancak mobil sağlıkla olabilir. Hastaya, günlük nelere dikkat etmesi gerektiği ile ilgili mobil cihazlardan yönlendirme yapılması gerekiyor” diye konuştu. 

Mobil Cihazlar Kronik Hastalıklarla Mücadelede Kullanılmalı
Konuşmasında mobil sağlık hizmetlerinin kronik hastalıklarla mücadeledeki kullanımı konusuna da yer veren Birinci, Türkiye’de diyabet hastalığının her yıl yüzde 100 arttığını, mobil sağlık çalışmalarından ilk olarak kronik hastalıkların ve obezite hatalıklarının datalarına ulaşmak için faydalanılması gerektiğini belirtti. Yurt dışında diyabetten dolayı ayak kesisinin sona erdiğini kaydeden Birinci, ancak ülkemizde inanılmaz sayıda komplikasyonlardan organ kayıpları yaşandığına dikkat çekti. 

Bilişim Olmadan Sağlığın Yönetilmesi İmkansız
Gelecekte hiç kimsenin ilaç kullanmak istemeyeceğini belirten Birinci, “Elinizdeki verileri bilmiyorsanız, tespit edip gerekli tedbirleri alamıyorsanız sistemi yönetemezsiniz. Bu süreci iyi yönetmenin en güzel yolunun sağlıkta bilişimden faydalanmak olduğunu düşünüyorum. Bilişim olmadan sağlığın yönetilmesi imkansız. Bir şeyi izlemiyorsanız onu yönetemezsiniz. ” dedi. 

“Avrupa’daki Dijital Okur Yazarlığa Yakın Seviyelerdeyiz”
Konuşmasında toplumdaki dijital yetkinliğin artışının sağlık sektörüne etkisine de yer veren Birinci, şunları söyledi: “Yüksek dijital okuryazarlık seviyesine sahip olan ve aileleriyle sağlık konusunda ilgilenen gençler sayesinde Avrupa’daki okur yazarlığa yakın seviyelerdeyiz. Bizim misyonumuz hastayı izleyip, doğru tedavi uygulayıp daha az harcayarak hastamızı sağlığına kavuşturmak. 10 yıllık bir süreçte sağlığa ulaşım çok kolaylaştı. İnsanlar artık süreçleri ellerindeki mobil cihazlardan takip etmeye başladı. Artık istemesek de mobil pencereden dünyaya bakmaya ve insanları görebilmeye başladık. İnsanların bu pencereden kurtulması imkansız. Sektörün de bu konuda önümüzü açmasını istiyoruz. Dünya’da 20 bin buluştan sadece bir tanesi kendi bütçesini ortaya koyabiliyor. Bu konuda kendimizi şanslı görüyoruz.” 

Med-Index

Etiketler , , | Yorum Yok

AİLE HEKİMLERİ 70 SAAT MESAİYE "HAYIR" DİYOR

Sağlık Bakanlığı'nın aile hekimlerinin hastanelerde nöbet tutmasını sağlayan yönetmeliği kabul etmediklerini söyleyen Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Girginer, “Yeni uygulama ile 40 saatlik normal mesai saatlerinin üzerine 30 saat hastane nöbeti verilmek isteniyor. Hekimlerinin nöbetleri dahil haftalık çalışma süreleri en çok 48 saat olabilir. Yeni getirilecek uygulama ile bir aile hekiminin 70 saat çalışması düşünülüyor” dedi. 

Sağlık Bakanlığı’nın aile hekimlerinin hastanelerde nöbet tutmasını öngören yönetmeliğine tepki gösteren Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF), tarafından basın toplantısı düzenlendi. 65 ilin aile hekimleri dernek başkanları katıldığı toplantıda federasyon üyesi doktorlar üzerinde 'Aile hekimliğinde nöbete hayır' yazılı tişörtler giydi.

Kamu Hastaneler Birliği’nin hastanelerde oluşan aksaklıkları gideremediği için aile hekimlerine hastanelerde başka hekimlerin görevinin verilmek istendiğini belirten Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Girginer şunları söyledi: “Aile hekimlerinin başka hekimler yerine dolgu malzemesi olarak kullanılmasına karşıyız. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok. Aile sağlığı merkezlerinde aile hekimleri çalışırlar ve kendi görevlerini yaparlar. Birinci ve ikinci basamak kesinlikle birbirinden ayrıdır. Ülkemizde ise Kamu Hastaneler Birliğindeki bu açık aile hekimleri ile kapatılmak isteniyor. Hekimiz olağanüstü şartlarda, savaş gibi durumlarda her türlü görev yapmaya hazırız. Ama ayrı kurumlarda, ayrı iş işleyişi içindeki kurumlarda farklı hekimlerin görevlerini aile hekimleri olarak yapmak istemiyoruz. Biz kendi başarı öykümüzü yazıyoruz ve yazmaya devam ediyoruz. Aile hekimlerinin başka kurumlarda nöbet tutması bizim için çok önemli kırmızı bir çizgidir ve bundan da asla taviz vermeyi düşünmüyoruz.”

“Aile Hekiminin 70 Saat Çalışması Düşünülüyor”
Yeni uygulama ile 40 saatlik normal mesai saatlerinin üzerine 30 saat hastane nöbeti verilmek istendiğini kaydeden Dr. Girginer, “Hekimlerinin nöbetleri dahil haftalık çalışma süreleri en çok 48 saat olabilir. Yeni getirilecek uygulama ile bir aile hekiminin 70 saat çalışması düşünülüyor. Bu hekimin hata yapmasıyla hem de iş yükü ile ilgili bir sorun solarak karşımıza çıkıyor” diye konuştu.
Dr. Girginer, bu konuda bir imza kampanyası başlattıklarını, sosyal medyada eylemler yaptıklarını, bu uygulamanın sürmemesi için seslerini duyuramadıkları takdirde süresiz iş bırakma eylemlerine başvuracaklarını belirtti.

“Aile Hekimleri E-Reçete Vermeyecek”
Aile hekimlerinin nöbet tutması ile yönetmelik değişikliği hakkında dava açmak için hazırlıklarını sürdürdüklerini anlatan Girginer, "Nöbet tutturulmak istenen aile hekimlerine hukuksal destek veriliyor. 21 bin aile hekimi kendilerine kayıtlı vatandaşları bilgilendirerek, artık aile hekimliğinde geri dönüş olduğunu, artık sağlık ocağı sistemine dönüş olduğunu, her gittiğinde bulamayacağınızı, onlardan şu ana kadar almış olduğunuz kaliteli eşit ve standart hizmeti alamayacaklarını anlatmaya çalışıyoruz. Ülkenin sağlık geleceği için aile hekimliğinden vazgeçilmemesi gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz. 21 bin aile hekimi olarak ortak aktivasyonlar yapıyoruz. Hizmet alan vatandaşların mağdur olmaması için öncelikle merkezi randevu sisteminde aile hekimleri randevularını kaldırmaya başladık. Biz hastaları kabul ediyoruz. Hastalar diledikleri gibi aile hekimlerine gelerek muayene olabiliyorlar, ama biz sadece tepki olarak Merkezi Randevu Sistemi’nden aile hekimleri randevularını kaldırıyoruz. Biz hastaları kabul ediyoruz. Hastalar diledikleri gibi aile hekimlerine gelerek muayene olabiliyorlar, ama biz sadece tepki olarak merkezi randevu sisteminden aile hekimleri randevularını kaldırıyoruz. E-reçete verilmemeye başlandı” dedi.

"Aile Hekimliğine Sahip Çıkın"
Aile hekimlerinin özverili ve sorumluluk içinde yaptığı çalışmalar sayesinde ülke sağlık göstergeleri olumlu yönde değiştiğini kaydeden Dr. Girginer, “Anne ve bebek ölüm hızlarında ciddi oranda düşüşler kaydedildi. 2006 yılında anne ölüm hızı yüzde 28,5 oranındayken 2011’de bu oran yüzde 14,8’lere geriledi. Türkiye’de bebek ölüm hızında aile hekimliğinden sonra gözlenen düşüş de çok önemli. 2006 yılında bebek ölüm hızı yüzde 22,3 iken, 2008’de yüzde 17,9’a, 2009’da yüzde 13,1’e, 2010’da yüzde 10'a, 2011 yılında ise yüzde 9,1’lere kadar geriledi. Türkiye’de aile hekimliği sayesinde artık anneler bebekler ölmüyor, daha sağlıklı bir nesil yetişiyor” diye konuştu.

“Aile Hekimliği Uygulaması ile Aşılama Oranları Yüzde 97’ye Ulaştı”
Aşı takvimleri anne babaların işbirliği ile birlikte başarıyla uygulandığını dile getiren Dr. Girginer, şunları söyledi: “Aile hekimliği uygulaması öncesinde, 2000 yılında aşılama oranları yüzde 80’ler seviyesinde iken aile hekimliği uygulaması ile aşılama oranları yüzde 97’ye ulaştı. Türkiye, aile hekimliğiyle, aşılama oranlarında yakaladığı başarılarla dünyada örnek ülkelerden biri haline geldi. Yapılan çalışmalarda, 1994 yılında Türkiye’deki aşılama oranı yüzde 81’lerdeyken, Avrupa’daki aşılama oranı yüzde 89’lardaydı. 2002 yılında Türkiye’deki aşılama oranı yüzde 78, Avrupa da ki aşılama oranı ise yüzde 94’lerdeydi. Ancak 2011 yılı verilerine baktığımızda Türkiye de ki aşılama oranının yüzde 97 olduğu, Avrupa da aşılama oranının ise yüzde 94 seviyelerinde kaldığı görüldü.”
Yapılan basın toplantısının ardından federasyon üyesi aile hekimleri Sağlık Bakanlığı'na yürüdü. Doktorlar üzerinde 'Aile hekimliğinde nöbete hayır' yazılı tişörtleri Sağlık Bakanlığı önünde bıraktı.

Med-Index

Etiketler , | Yorum Yok

AİLE HEKİMLERİ "NÖBETE HAYIR" DİYOR

Aile Hekimlerinin nöbet tutması ile ilgili yönetmeliğin Resmi Gazete’de yayınlanmasının ardından sosyal medyada #AileHekimligindeNobeteHayir diyerek tepkiler çığ gibi büyümeye başladı.

Aile hekimlerinin eylem yapma hazırlığında oldukları iletilirken, bugün Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) tarafından basın açıklaması yapılacak. Bakanlık yetkilileri de acil servislerdeki doktor ihtiyacını karşılamak için bu uygulamayı yaptıklarını dile getiriyor. 

Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. “Entegre sağlık hizmeti sunulan merkezler dışında, hastanelerde aile hekimlerine ve aile sağlığı elemanlarına nöbet tutturulmaması esas” olduğu kaydedilen yönetmeliğe göre, ihtiyaç ve zorunluluk halinde haftalık çalışma süresi ve mesai saatleri dışında aile hekimlerine ve aile sağlığı elemanlarına nöbet görevi verilebilecek.

Nöbete ilişkin planlama aile hekimliği uygulamasında aksamaya mahal vermeyecek şekilde yapılacak ve hafta içi sekizer saat hafta sonu ise on altı saatten fazla olmamak üzere haftalık 30 saatten fazla nöbet tutturulamayacak.
Aile hekimliği çalışanlarına tuttukları nöbetler karşılığında ilgili kurumlarca nöbet ücreti ödenecek. İhtiyaç ve zaruret halinin tespiti, illerin sağlık personeli doluluk oranı, nüfus, coğrafi koşulları, sosyo-ekonomik ve kültürel özellikleri, nöbet tutulacak sağlık tesisinin il veya ilçe merkezine uzaklığı gibi kriterler göz önünde bulundurulmak suretiyle Bakan onayı ile belirlenecek.

Aile Hekimleri Sosyal Medyada İsyan Etti

Aile hekimleri bugün yayınlanan yönetmeliğe karşı tepkilerini sosyal medyadan #ailehekimligindeNobeteHayir diyerek göstermeye başladı. Bazı twitler şu şekilde: 
#ailehekimligindeNobeteHayir @MuezzinogluDR KORUYCU HEKİMLİĞİ SEÇTİK BİZ ACİLİ DEĞİL
Sözleşmemde nöbet yoktu! #ailehekimligindeNobeteHayir
#AileHekimligindeNobeteHayir @MuezzinogluDR Aile hekimleri temsilcisi AHEF le görüştünüz mü?


 



19 Temmuz 2013 CUMA                                                                                                                                                                                                Resmî Gazete Sayı : 2871
                                                                  YÖNETMELİK,
 
Sağlık Bakanlığından:
AİLE HEKİMLİĞİ UYGULAMA YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

MADDE 1 – 25/1/2013 tarihli ve 28539 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’nin 8 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(7) Altı aydan daha kısa süreli ziyaret veya seyahat amacı hariç olmak üzere yurtdışına çıktıları belge ve/veya kaynaklarla tespit edilen kişilerin aile hekiminden kayıtları silinir. Bu kişilerin yurda kalıcı olarak döndükleri yine uygun belge ve/veya kaynaklarla tespit edilmesi halinde bu Yönetmeliğin 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirlenmişbulunan usûl ve esaslar çerçevesinde aile hekimine kayıtları yapılır.”

MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğin 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(4) Entegre sağlık hizmeti sunulan merkezler dışında, hastanelerde aile hekimlerine ve aile sağlığı elemanlarına nöbet tutturulmaması esastır. Ancak 657 sayılı Kanunun ek 33 üncü maddesinde belirtilen yerlerde ihtiyaç ve zaruret hâsıl olduğunda haftalık çalışma süresi ve mesai saatleri dışında aile hekimlerine ve aile sağlığı elemanlarına nöbet görevi verilebilir. Nöbete ilişkin planlama aile hekimliği uygulamasında aksamaya mahal vermeyecek şekilde yapılır ve hafta içi sekizer saat hafta sonu ise on altı saatten fazla olmamak üzere haftalık 30 saatten fazla nöbet tutturulamaz. Aile hekimliği çalışanlarına tuttukları nöbetler karşılığında ilgili kurumlarca nöbet ücreti ödenir. İhtiyaç ve zaruret halinin tespiti illerin sağlık personeli doluluk oranı, nüfus, coğrafi koşulları, sosyo-ekonomik ve kültürel özellikleri, nöbet tutulacak sağlık tesisinin il veya ilçe merkezine uzaklığı gibi kriterler göz önünde bulundurulmak suretiyle Bakan Onayıile belirlenir.”

MADDE 3 – Aynı Yönetmeliğin 15 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“c) Sözleşmeli aile hekimi olarak görev yapanlar, (a) bendindeki bir defalık tercih hakkını kullanmayan aile hekimleri, takip eden ilk yerleştirmede kullanılmak şartı ile; yargı kararının uygulanması bakımından başka birinin göreve başlatılması zarureti nedeniyle sözleşmesi feshedilen aile hekimleri, 25/1/2013 tarihinden sonra mazeret nedeniyle naklen tayin olanlardan atama kararından önceki son bir yıl boyunca aile hekimliği yapmış olan tabip ve uzman tabipler, il sağlık müdürü ve halk sağlığı müdürü olarak fiilen bir yıl görev yapmış olan tabip ve uzman tabipler.”

MADDE 4 – Aynı Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihte faaliyette olan aile sağlığı merkezleri binaşartları ve fizik mekânları ile teknik donanım bakımından 1/1/2014 tarihine kadar bu Yönetmelik ile getirilen asgarişartlara uygun hale getirilmek zorundadır.”

MADDE 5 – Aynı Yönetmeliğin geçici 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 2 – (1) İdari görevlerinin son bulmasına müteakiben ilk yerleştirmede kullanılmak şartı ile; ilin aile hekimliği uygulamasına geçtiği tarihte il sağlık müdürü, müdür yardımcısı ve şube müdürü olarak görev yapan tabip ve uzman tabiplerden aile hekimliğine başvurmaları ve yerleştirilme hakkı elde etmesine rağmen idari görevlerinden ayrılmaları Bakanlıkça uygun görülmeyenler, ilde pozisyon boşalması veya yeni pozisyon açılmasıhalinde 15 inci maddenin birinci fıkrasının (c) bendine göre yerleştirilirler.”

MADDE 6 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 7 – Bu Yönetmelik hükümlerini Sağlık Bakanı yürütür.

Etiketler , | Yorum Yok

"TÜRKİYE'DE KİŞİ BAŞINA İLAÇ HARCAMASI 140 DOLAR"


Türkiye'de kişi başına ilaç harcamasının 140 dolar olduğunu belirten Türk Eczacıları Birliği Başkanı Erdoğan Çolak, “Ekonomik kriz yaşayan Yunanistan'da 300 dolar. Avrupa ülkelerinde 450, ABD'de 750 doları buluyor” dedi.

Eczacılık Haftası dolayısıyla Türk Eczacıları Birliği (TEB) yönetim kurulu tarafından düzenlenen basın toplantısında açıklama yapan TEB Başkanı Erdoğan Çolak, 14 Mayıs'ın, 174 yıl önce eczacılık sınıfının açılmasıyla, mesleklerinin Türkiye'de bilimsel nitelik kazanmaya başladığı gün olarak özel anlam taşıdığını belirtti. 
Bu sene 13-19 Mayıs'ta kutlanan Eczacılık Haftası'nın sloganını, hastaların ilaç kontrol hizmetini eczacılardan talep etmesini sağlamak amacıyla "Önce hasta güvenliği. Kendiniz gibi ilaçlarınızın da düzenli kontrolünü ihmal etmeyin" olarak belirlediklerini söyleyen Çolak, adı ister besin takviyesi, ister bitkisel ürün, ister vitamin olsun, her ilacın doğru kullanılmadığında zehir niteliğinde olduğunu kaydetti. 

Hastaların, ilaç tedavisi ve sağlığına ilişkin her türlü konuda doğru bilgilenmek ve doğru yönlendirilmek için mutlaka eczacısına danışması gerektiğini anlatan Çolak, eczacıların halk sağlığının korunmasında temel öneme sahip olduğuna işaret etti.

“İlaç Rejimi Yönetimi Uzmanlık İster ve İlacın Uzmanı Eczacıdır”
İlaçların faydalarını artırmanın, sisteme katılan tüm paydaşların ortak çabasını gerektirdiğini belirten Çolak, "Eczacının sağlık ekibine katkısı, hem tedavinin daha sağlıklı yürümesi, hem de ilaç tedavisinden kaynaklı sorunları en aza indirme bağlamında son derece önemlidir. İlaç tedavisinde yanlış ilaç kullanılması, doğru ilacın yanlış yoldan uygulanması, doğru ilacın yanlış oranda kullanılması, hasta ile sağlık profesyonelleri arasındaki iletişim sorunlarından dolayı ilacın yanlış kullanımı, ilaç yazımında hata, reçeteleme hatası, ilacın eksik kullanımı gibi hataları tanımlamak ve engellemek, ilaç kullanımından iyi sonuç alınmasını sağlamak eczacının yükümlülüğündedir. Ayrıca insanların eczanede hazırlanan ilaçlardan maksimum terapötik faydayı elde etmelerini sağlamak, güvenli ve bilinçli kişisel bakım için öneri sunmak ve etkin sağlık eğitimleri ile hastaların sağlıklı yaşam tarzlarını desteklemek eczacının sağlık sektörü içerisinde belirginleşen rolleri haline gelmiştir. İlaçların faydalarını artırmak sisteme katılan tüm paydaşların ortak çabasını gerektirir. ilaç tedavilerinin gittikçe daha karmaşık hale gelmesi ilaç rejimlerinin yönetimini gittikçe daha karmaşık hale getirmektedir. İlaç rejimi yönetimi uzmanlık ister ve ilacın uzmanı eczacıdır" dedi.

“Tüm Dünyada Hastalara, İlaç Kontrolü Hizmetini Eczacılar Verir”
İlaç kontrolünün, tüm dünyada, özellikle çoklu ve karmaşık ilaç rejimi bulunan hastalara eczacıların yaygın verdiği hizmetlerden birisi olduğuna dikkati çeken Çolak, şunları söyledi: "Bu hizmet, eczacının genellikle eski ya da gereksiz ilaçlarla dolup taştığı bilinen ecza dolaplarını temizlemeyi ve düzenlemeyi önermesiyle ilgilidir. Eczacı, bu hizmette hastayla diyalog içinde ilaç kullanımına yönelik sorunları tespit edebilir, çözebilir veya bu ilaçlardan kaynaklanabilecek yanlış ve kötü niyetle kullanımı önleyebilir."

“Yasa Çıktı, Sınırlamayı İçeren Yönetmelik Yayınlanmadı”
Çolak, eczacıların, kendilerini hastayla karşı karşıya getiren uygulamalar, ilaç ile hastanın arasına çeşitli adlar altında paranın girmesi, ilaç şirketlerinin eczacıya hakkı olanı dahi vermek istememesi gibi sorunlar yaşadığını ve bunlara akılcı çözümler üretmeye çalıştıklarını savundu. Eczacılık Yasası'nın 2012'de, 20 yılı aşkın süredir talep ettikleri şekilde değiştirildiğini hatırlatan Çolak, ancak bir yıl geçmesine karşın, yasadaki "bir ilçede 3 bin 500 kişiye bir eczane düşecek şekilde sınırlamayı" içeren maddenin uygulanmasına dair yönetmeliğin yayınlanmadığını söyledi. 

“Eczacılara Yeni İstihdam Alanları Açılmalı”
Eczacılara yeni istihdam alanları açılmasının, fakültelerin sayı ve kontenjanlarının ihtiyaca göre yeniden planlanmasının şart olduğunu belirten Çolak, “Serbest eczane sınırlaması gelmeden önce eczane açmaya yönelen bu meslektaşlarımıza çalışabilecekleri yeni alanlar göstermek, bir planlama dâhilinde meslektaşlarımızı bu alanlara yönlendirmek zaruridir. Bu sadece eczacılara istihdam sağlamak için değil, hasta sağlığı açısından eczacı ihtiyacı bulunduğu halde eczacı bulundurmayan yerlere yönelik yaptırımlar uygulanmasını gerektirir. Örneğin hastaların ilaçla tedavi rejimini kontrol etmek üzere her hastanede 50 hasta yatağı başına bir eczacı çalıştırma zorunluluğu bir an önce getirilmelidir. Eczacısız hastane eczanesi kalmamalıdır. Bizler, eğitimli sağlık insan gücünün bir parçası olan eczacıların hastalara sadece ilaç veren değil, AB ülkelerinde ve ABD’de olduğu gibi danışmanlık hizmeti sunan, kronik hastalık takiplerini yapan, aşılarını uygulayan, sigarayı bırakma eğitimleri veren, ilaç kontrollerini yapan sağlık görevlileri olduğunun anlaşılmasını ve sağlık sisteminin eczacıların bu rolünü tanımasını istiyoruz. Eczacıların verdiği hizmetlerin sağlık otoritesi tarafından da çeşitliliğinin anlaşılmasının, hasta sağlığı ve güvenliği için de son derece önemli bir unsur olduğu inancındayız. Aynı zamanda eczacının verdiği bu hizmetin çoğu AB ülkesinde olduğu gibi ücretlendirilmesinin, hizmetin yaratacağı katma değerin ve sağlıklı bireylerden oluşan bir toplum olmanın verdiği güvenin yanında küçük bir değer olacağını da göstermeye hazırız” diye konuştu. 

“Türkiye'de Kişi Başına İlaç Harcaması 140 Dolar”
Erdoğan Çolak, bir gazetecinin sorusu üzerine, Türkiye'de kişi başına ilaç harcamasının 140 dolar olduğunu belirterek, "Ekonomik kriz yaşayan Yunanistan'da 300 dolar. Avrupa ülkelerinde 450, ABD'de 750 doları buluyor. İlaç harcamasında sıkıntı yok ancak ülkemizde ilacın rasyonel anlamda kullanıldığı söylenemez. Türkiye'de hastaların sağlık ve ilaç konularında eğitilmesi lazım" diye yanıt verdi. 

“Bitkisel Ürünlerle İlgili Anormal Bir Piyasa Oluştu”
Ülkede, ilacın saklanması konusunda da sorun yaşandığını anlatan Çolak, hastaların, ilaçları başta alıp kullanmadığını, biriktirdiğini ve herkesin durumunun farklı olmasına rağmen başkalarına önerdiğini belirtti. Bitkisel ürünlerle ilgili de anormal bir piyasanın oluştuğuna, bunların yan etkisi bulunmayan ürünler gibi lanse edildiğine dikkati çeken Çolak, bu konuda yeterli denetim mekanizmasının bulunmadığını ileri sürdü. Çolak, bu ürünlerin eczaneler dışında satışının engellenmesi gerektiğini söyledi. Çolak, ilaçların buzdolabında saklanmasına ilişkin de "Buzdolabında saklanacak ilaçlar bellidir. Antibiyotik, diyabet, kanser ilaçları buzdolabında saklanır. Ancak ağrı kesici, vitamin, buzdolabına konulmamalıdır. İlaçların üzerinde hangi derecede saklanması gerektiği belirtilir" dedi. 

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

Etiketler , | Yorum Yok

"CAN GÜVENLİĞİM OLANA KADAR MESLEĞİMİ YAPMAYACAĞIM"

Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi’nde bir hasta yakını dün akşam saatlerinde ağır küfür ve hakaretler ettiği bir asistan hekimle hemşireyi, belindeki silahı gösterip “Ölmek mi istiyorsun?” diyerek ölümle tehdit ettiği iddasıyla protesto düzenlendi. Şiddete uğradığını belirten Dr. Batuhan Erdoğdu, "Can güvenliğim olana kadar mesleğimi yapmayacağım” dedi.

Ankara Tabip Odası üyelerince, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesinde görevli bir hekimle hemşirenin fiziksel ve sözel şiddete maruz kaldığı iddasıyla protesto düzenlendi. İbn-i Sina Hastanesinde bugün yaşanan şiddet olayına tepki koymak için hastanenin poliklinik servislerinde hizmet verilmiyor. 

Hastane bahçesindeki eylemde, asistan hekimler adına konuşan Dr. İzzet Doğan, dün gece hastanelerinin endokrinoloji kliniğinde bir asistan hekimle hemşireye hasta yakını tarafından sözel ve fiziksel saldırı yapıldığını ve silahla ölüm tehdidinde bulunulduğunu öne sürdü. Yaptığı konuşmada, sağlık çalışanlarının çok sık şiddete maruz kaldığını söyleyen Doğan, "Artık hekimlik yapılamaz hale gelmiştir. Bakanlık hastayla sağlık çalışanlarını karşı karşıya getirici politikalardan vazgeçmelidir. Sağlıkta şiddet yasası bir an önce Mecliste kabul edilmelidir" dedi.

Şiddete uğradığını belirten İç Hastalıkları Anabilim Dalı Asistanı Dr. Batuhan Erdoğdu ise olayı kınayarak, "Can güvenliğim olana kadar mesleğimi yapmayacağım" diye konuştu.


“Olumsuz Bir Sonuç Alınması Halinde Eylemlerimize Devam Edeceğiz”
Ankara Tabip Odası Başkanı Özden Şener ise şunları söyledi: “Gözaltına alınan hasta yakını Metin Ataoğlu hakkındaki kararın bugün öğleden sonra açıklanacak. Kararı öğrenmek için adliye önüne yürüyeceğiz. Olumsuz bir sonuç alınması halinde eylemlerimize devam edeceğiz.”
Konuşmaların ardından "herkese sağlık güvenli gelecek" şeklinde slogan atan sağlık çalışanları, adliyeye yürüdü. Adliye binası bahçesinde toplanan sağlık çalışanları, sonucu öğreninceye kadar beklediler. 



Gözaltı Süresi Uzatıldı
Adliye binası bahçesinde toplanan sağlık çalışanları, şiddet uyguladığı iddia edilen Metin Ataoğlu'nun gözaltı süresinin uzatılması üzerine buradan ayrılarak Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi'ne döndü. Eyleme katılan hastanenin sağlık çalışanları, bir araya geldi. Toplantıda, şiddetin önlenmesine yönelik tedbirler ve taleplerin ele alınacağı, bunların hastane yönetimi ve öğretim üyelerine iletileceği öğrenildi. 

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

Etiketler | Yorum Yok

ANKARA TIPTA ASİSTAN HEKİME DARP!

Alınan bilgilere göre; dün Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi'nde Asistan Hekim darp edildi.

Hasta yakını tarafından darp edilen hekim şahsın silahlı olduğunu söylediği alınan bilgiler arasında. Darp edilen hekim, saldırgan hakkında suç duyurusunda bulundu. 

Endokrinoloji servisinde gerçekleşen olayı protesto etmek amacıyla dahiliye ve cerrahi bölümü asistan hekimleri bugün greve gidiyorlar. Ayrıca grev yapan hekimler bugün hastanede basın açıklamasında bulunacaklar.

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

Etiketler | Yorum Yok