Kardiyoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TKD “KALBİNİ DİNLE SEN” DİYOR

Türkiye’de ölümlerin yüzde 40’ının sebebi olan kardiyovasküler hastalıkların büyük bir kısmının kontrol altına alınabileceğine dair farkındalık oluşturmak için Türk Kardiyoloji Derneği (TKD), bir site kurarak sağlıklı beslenmeden, egzersize  kadar farklı konular hakkında verecek. 
 
Türk Kardiyoloji Derneği (TKD), Dünya Kalp Federasyonu (WHF) öncülüğünde kutlanan 29 Eylül Dünya Kalp Günü kapsamında kalp ve damar hastalıklarına dikkat çekmek amacıyla düzenlenen basın toplantısı düzenlendi. TKD Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, TKD Genel Sekreteri Prof. Dr. Adnan Abacı, TKD Yönetim Kurulu Üyeleri ve TKD Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Birhan Yılmaz ve Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kronik Hastalıklar, Yaşlı Sağlığı ve Özürlüler Daire Başkanı Dr. Banu Ekinci'nin katılımıyla gerçekleşen toplantıda kalp sağlığıyla ilgili güncel bilgiler paylaşıldı.

Dünya genelinde her yıl 17,3 milyon kişi kalp ve damar hastalıkları sebebiyle yaşamını yitirdiğini belirten TKD Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, “Bu sayının 2030 yılında 23 milyona yükselmesi bekleniyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri ise Türkiye’de kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin 2013’te yüzde 39,6’dan, 2014 yılında yüzde 40,4’e yükseldiğini ortaya koyuyor. Durumun ciddiyetiyle harekete geçen Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü, 2025 yılına kadar tüm dünyada kalp hastalıklarından erken ölümlerin yüzde 25 oranında azaltılması hedefini ortaya koymuş. Bu yaklaşım, TKD’nin aktif katılımıyla hazırlanıp geçtiğimiz yıl Temmuz ayında Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nca yayınlanan “Türkiye Kalp ve Damar Hastalıkları Önleme ve Kontrol Programı 2015-2020 Eylem Planı”nın da temelini oluşturuyor. Eylem Planı’na göre, büyük ölçüde insanların sağlıksız yaşam tarzı seçimlerinden kaynaklanan kalp ve damar hastalıklarını önleyebilmek için bilinçlendirme çalışmalarına öncelik verilmesi gerekiyor” dedi.



Bu çerçevede TKD olarak her yıl 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde yoğunlaşan ve tüm yıla yayılan bilinçlendirme aktiviteleri yürüttüklerine dikkat çeken Tokgözoğlu, bu yıl planladıkları aktiviteler hakkında bilgi verdi. Dünya Kalp Federasyonunun her yıl belirlediği temalar çerçevesinde bütün ülke Derneklerinin aktiviteler düzenlediğini kaydeden Tokgözoğlu, “Bu yıl ana sloganımızı ‘Sağlıklı kalp seçenekleri; herkes için, her yerde!’ olarak belirledik. Bu ana mesajın altında şu konulara dikkat çekiyoruz:

Kalbin için sigarayı bırak: Sigarayı bırakmak ve sigara dumanlı ortamlardan (pasif içicilikten) uzaklaşmak, kalp hastalığı ve inme riskini azaltıyor.

Kalbin için dengeli beslen: Sağlıksız beslenme alışkanlıkları, dünyada önde gelen 10 ölüm nedeninden 4’ü ile doğrudan bağlantılı. Meyve ve sebzeler açısından zengin olan kalp sağlığı dostu bir beslenme şekli, kalp hastalığı ve inmeden korunmaya yardımcı oluyor.

Kalbin için tuzu azalt: Türkiye sağlıklı tuz tüketim sınırının 3 katını her gün yalnızca ekmekten alıyor. Bu tüketim düzeyi başta kan basıncı olmak üzere sağlık üzerinde bir dizi olumsuz gelişmeye yol açıyor.


Kalbin için içkiyi ve şekerli, işlenmiş içecekleri azalt: Alkollü ya da alkolsüz, şekerli şişelenmiş, işlenmiş içecekler fazla kalori, fazla şeker içerir; bunlar kalp ve damar sağlığına düşmandır.

Kalbin için belini incelt: Bu sonuç sağlıklı ve dengeli beslenme ile düzenli egzersizin bileşkesidir.

Kalbin için stresten kurtul: Stresin tütün ve içki tüketimi, aşırı yeme gibi doğrudan risk faktörleriyle bağlantısı kesindir, kalp damar hastalıklarını da arttırdığını düşündüren çalışmalar vardır.

Sağlıklı kalp için oyun oyna, spor yap, dans et: Haftada beş kez 30 dakika süreyle yapılan orta zorlukta aktiviteler, kalp hastalığı ve inme riskini azaltıyor. Kaslarınızı ve eklemlerinizi her gün yeterince hareket ettirin. Çocuklarınızın televizyon, bilgisayar ya da telefon başında geçirdikleri süreyi sınırlayın; onları fiziksel oyunlara ve spora yönlendirin”  diye konuştu.
 
Tokgözoğlu, ‘Durma, Hareket Et, Kalbin İçin Pedalla’ aktivitesi ile de Türkiye genelinde oluşmasına öncülük ettikleri bisiklet grubu ile hareketi ve sporu bir yaşam biçimine dönüştürmeye çalıştıklarını dile getirdi.
 
 
Kalbini Dinle Sen!
TKD Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Birhan Yılmaz ise şunları söyledi: “İskender Paydaş’ın aranjörlüğünde, İsra Gülümser’in sözleri ve şarkıcı Murat Dalkılıç’ın sesiyle hayat bulan “Kalbini Dinle Sen” isimli şarkı hazırlandı. Şarkıyla beraber aynı anda yayına giren ve kalp sağlığı hakkında önemli bilgiler içeren www.kalbinidinlesen.com isimli web sitesi ise herkesin kolaylıkla bilgiye erişebileceği bir sağlık portalı niteliği olma özelliği taşıyor.”
 

Etiketler , , | Yorum Yok

TÜRKİYE'DE 3 MİLYON KİŞİ KALP YETERSİZLİĞİ RİSKİ ALTINDA

Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, "Kalp Yetersizliği Günü'nde" önemli rakamlar paylaştı. Tokgözoğlu, Türkiye'de 1,5 milyon kişinin kalp yetersizliği hastası, 3 milyon kişinin hastalık riski altında olduğunu söyledi. Tokgözoğlu, Türkiye'de insanların kalp hastalıklarına Avrupa ve ABD'ye göre 8 yaş önce yakalandıklarını vurguladı.
 
Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Kalp Yetersizliği Farkındalık Günü kapsamında hastalığa dikkat çekmek amacıyla Ankara’da bir toplantı düzenledi. TKD Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu (Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji ABD), TKD Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Birhan Yılmaz (Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji ABD), TKD Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu Önceki Başkanı Prof. Dr. Yüksel Çavuşoğlu (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji ABD), TKD Genel Sekreteri Prof. Dr. Adnan Abacı (Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji ABD) ve Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkan Yardımcısı Dr. Bekir Keskinkılıç’ın katılımıyla gerçekleşen toplantıda günümüzde görülme sıklığı giderek artan hastalıkla ilgili güncel bilgiler aktarıldı.

Hastalığın önümüzdeki 15-20 yıl içinde toplum sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşacağına dikkat çeken Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu,  Avrupa ülkelerinde 15 milyon, ABD’de 6 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 1,5 milyon kalp yetersizliği hastasının bulunduğunu bildirdi. Türkiye nüfusunun yaşlanması sonucu bu rakamın önümüzdeki 10 yıl içinde en az 2-3 kat artacağını öngördüklerini belirten Prof. Dr. Tokgözoğlu, bugün için ülkemizde 9 milyon kişinin kalp yetersizliği gelişimi açısından risk altında olduğunu ifade etti. Bu kişilerin üçte birinde ise yakın zamanda kalp yetersizliği gelişeceği öngörülüyor. Hastalıkta beklenen yaşam süresinin pek çok kanser türünden daha kötü olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tokgözoğlu, hastalığın hayat boyu tedavi gereksinimi, sık hastaneye yatma ihtiyacı, komplike ve pahalı cihaz tedavisi uygulamaları nedeniyle aynı zamanda sağlık ekonomisi üzerine yüksek maliyetler getirdiğine işaret etti.

Kalp Yetersizliği Önlenebilir Bir Hastalık
Kendini başlıca nefes darlığı, ayaklarda şişme ve çabuk yorulma şeklinde gösteren kalp yetersizliğinde ayrıca öksürük, iştahsızlık, vücut ağırlığında değişiklik, gece sık idrara çıkma, yorgunluk ve bitkinlik şikâyetleri de görülebiliyor. Ancak kalpte yapısal değişiklikler bu yakınmalar ortaya çıkmadan uzun süre önce başlıyor. Bu da kalp yetersizliğine adım atmaya hazır potansiyel büyük bir hasta grubunun olduğuna işaret ediyor.

Hipertansiyon, şeker hastalığı, obezite, kalp damar hastalığı, kronik akciğer hastalığı, kronik böbrek yetmezliği, kalp kapak hastalığı, kalp ritim bozuklukları, kalp kası hastalığı veya doğumsal kalp hastalığı kalp yetersizliğine zemin hazırlıyor. Bu hastalıkların zamanında tespiti ve tedavisi kalp yetersizliğine gidişi yavaşlatıyor, hatta önleyebiliyor. Bu nedenle yakınmalar ortaya çıkmadan önceki dönemlerde yapılacak girişimler ile kalp yetersizliği önlenebilir bir hastalık olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’de Kalp Daha Erken Yoruluyor
Türkiye'de 40 yaş sonrası kalp yetersizliği riskinin yüzde 20 olarak tespit edildiğini anlatan Tokgözoğlu, "Avrupa ve ABD'de kalp yetersizliği hastalarının yaş ortalaması 70 iken ülkemizde bu ortalama 62'dir. Kalp yetersizliği olgularının yüzde 20'sini 1 yıl içinde kaybediyoruz. Yaşam beklentisi prostat, kalın bağırsak, deri, meme, rahim kanserlerine göre daha düşük. Hipertansiyon, şeker hastalığı, obezite, kalp damar hastalığı, kronik akciğer hastalığı, kronik böbrek yetmezliği, kalp kapak hastalığı, kalp ritim bozuklukları, kalp kası hastalığı veya doğumsal kalp hastalığı, kalp yetersizliğine zemin hazırlıyor. Kalp yetersizliğinde erken tanı, hastalığın ciddiyetinin ortaya konması ve buna göre oluşturulacak tedavi planının yakın takip altında uygulanması ölüm oranlarının azaltılmasını sağlıyor. Bu hastalarda ilaç tedavisine ek olarak yaşam tarzı değişiklikleri; tuzsuz diyet,  sebze meyve ağırlıklı beslenme, kilo kontrolü, düzenli egzersiz programları  ve gerekli olgularda kalp pili tedavisi veya kalp şoklama cihazlarının uygulanması yaşam kalitesinin düzeltilmesi ve ölümlerin azaltılmasında etkili oluyor” dedi.

Ayak Bileğinde Şişlik, Öksürükle Uyanmaya Dikkat
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yüksel Çavuşoğlu, Dünya Sağlık Örgütü'nün kalp yetersizliğini gelecek 15-20 yıl içinde toplum için en önemli tehdit olarak açıkladığını ifade etti. Çavuşoğlu kalp yetersizliğinin belirtilerini şöyle anlattı: "Nefes darlığı, ayak bileği ve bacaklarda şişlik, çabuk yorulma, çarpıntı, gece uykudan öksürükle uyanma, gece sık idrara çıkma, iştahsızlık ve bulantı, karında şişlik ve rahatsızlık, hızlı kilo alımı, baş dönmesi."

Tuzsuz Diyet, Sebze Ve Meyve Ağırlıklı Beslenme
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Abacı ise hastalığın tedavi yöntemlerini anlattı.
Kalp yetersizliğinde erken tanının, hastalığın ciddiyetinin ortaya konması ve oluşturulacak tedavi planının yakın takip altında uygulanması için önemli olduğuna dikkati çeken Prof. Abacı, "Bu hastalarda ilaç tedavisine ek olarak yaşam tarzı değişiklikleri (tuzsuz diyet, sebze meyve ağırlıklı beslenme, kilo kontrolü, düzenli egzersiz programları vb) ve gerekli olgularda kalp pili tedavisi veya kalp şoklama cihazlarının uygulanması yaşam kalitesinin düzeltilmesi ve ölümlerin azaltılmasında etkili oluyor" diye konuştu.

Etiketler , , | Yorum Yok

PERİFERİK DAMAR HASTALIKLARI 5 YILLIK KANSER ÖLÜM ORANINDAN DAHA YÜKSEK

Periferik damar hastalığının, birçok kanser vakasında rastlanan 5 yıllık ölüm oranından daha yüksek olduğunu belirten Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Demir, periferik damar hastalıkları hakkında soruları yanıtladı.

Bacaklarında ağrı şikayetiyle bir hasta geldi, muayene ettiniz. Şikayetleri içerisinde  hareketle ortaya çıkıp dinlenme sürecinde geçen bacak ağrısı veya ayaklarda soğukluk, ısınmama şeklinde hasta öyküsünü dinlediniz. Şikayetler, arasında bacaklarda tüylenmenin azalması, bacak derilerinde incelme, solukluk ya da parlaklık gibi belirtileri var. Peki size bu durumda neyi düşündürecek?

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Demir, periferik damar hastalıklarla ilgili soruları yanıtladı.

Periferik damar hastalığı nedir?
Koroner ve serebral arterlerin haricinde kalan, vücudumuzda yer alan tüm arterlerde meydana gelen tıkayıcı lezyonlar nedeniyle kan akımında oluşan bozulmalar sonucu oluşan periferik damar hastalıkları olarak bilinir. Bu damarları, karotis arterler, üst ekstremite arterleri, mesenterik arterler, renal arterler, iliak arterler ve bacak arterleri olarak sayabiliriz. Bunlar arasında da en yaygın olanı ve klinik sorun olarak karşımıza çıkanı bacak arterlerindeki kan akımını kısıtlayan daraltıcı tıkayıcı hastalıklardır. Bu hastalar, hastalık derecesine göre değişen eforla ortaya çıkıp istirahatle geçen bacak ağrısı veya ayaklarda soğukluk ısınmama şikayeti ile kliniğe gelirler. Bu bacak ağrıları intermittant kladikasyo olarak bilinir.  Efor ağrıları bacakların baldır ve kalça kısmında oluşurken hastalığın ilerlemesi ile istirahat ağrıları ortaya çıkar ki istirahat ağrıları ayaklardan başlar. Bacaklarda tüylenmenin azalması, bacak derilerinde incelme, solukluk, parlaklık ve erkeklerde erektil disfonksiyon da periferik arter hastalığının belirtisi olabilir. Hastalık daha da ilerlediği zaman iyileşmeyen ayak yaraları gelişir. Bu yaraların nedeni yeterince beslenemeyen dokuların giderek nekroze (çürümeye) gitmesidir. Bu çürüme sonucunda oldukça yüksek oranda hastaların bacaklarının ampüte (kesip alma) edildiğini görüyoruz. Şayet damarların yeniden açılıp kanlandırılmasında ya da nekroze olmuş ayaklarda ampütasyonda gecikme olursa bu durumda hastalar bunu hayatları ile ödemektedirler. Ve bu oran ayak yarası olan hastalar arasında düşük olmayıp yüzde 20’ler seviyesindedir. Birçok kanser vakasında rastladığımız 5 yıllık ölüm oranından daha yüksek bir orandır bu.


Periferik damar hastalıklarının sıklığını belirlemede intermittan kladikasyo varlığı bir tarama parametresi olarak kullanılmakla birlikte, bunun hasta tanımlaması olduğu ve kişiler arasında çok değişkenlik gösterdiğinden daha objektif ve kantitatif ölçme yöntemi olan diz altı ve kol kan akım indeksine “anklebrachial index” (ABI) Doppler ile bakılır. Bacakta elde edilen kan basıncı değerinin koldan elde edilen değerden yüksek olması beklense de indeks < 0.95 ise periferik damar hastalığından söz edilir. Hastalık sıklığının 45-75 yaş aralığında yüzde 6-8 olduğu bu hastalarında yüzde 20-25 inin semptomatik yani bacak ağrısı veya iyileşmeyen yara ile hastane müracaatlarının olduğu bilinmektedir. Bu durum da bize gösteriyor ki periferik damar hastalarının büyük bir çoğunluğunun semptomsuz yaşamlarını sürdürdüklerini ancak bu hasta grubunun koroner kalp hastalığı özellikle miyokard infarktüsü açısından da ciddi risk altında olduğunu hatırda tutmamız gerekir.

 
Periferik damar hastalığı nedenleri nelerdir?
Periferik damar hastalıklarının risk faktörleri ateroskleroz risk faktörleriyle paralellik gösterir. En önemli risk faktörleri genetik, yaş ve cinsiyettir. Bu hastalık ileri yaş ve erkek popülasyonda daha sıktır. Bununla birlikte diyabet ve sigara içiciliği kontrol edilebilir diğer önemli risk faktörleridir. Sigara içenler bu hastalığa içmeyenlere göre 2-3 kat daha sık yakalanmaktadırlar. Sigaranın semptomlarla da yakın ilişkisi vardır. Sigara içenler daha erken evrede ve daha sıklıkla semptomatik hale gelmekte, sigaranın kesilmesiyle hastalıkta ve semptomlarda gerileme bariz olarak görülebilmektedir. Hipertansiyon ve hiperlipidemi de önemli risk faktörleri arasında yer almaktadır. Hipertansif hastalarda periferik damar hastalığı sıklığı çeşitli araştırmalara göre 2.5 - 4 kat daha sıktır. Bir kişi hem sigara içiyor, hem hipertansif, hem de hiperlipidemisi varsa bu kişinin bu risk faktörlerini taşımayanlara oranla periferik damar hastası olma riski yaklaşık 6 – 7 kat daha yüksektir. Bu risk faktörlerinin de kontrol edilebilir risk faktörleri olduğunu unutmamalıyız.
 
Periferik damar hastalığına nasıl tanı koyulur?
Öncelikle hastanın klinik hikayesinin bizi şüphelendirmesi gerekir. Esas klinik semptom eforla ortaya çıkıp istirahatle kısa sürede kaybolan bacak ağrılarıdır ki bu intermitent kladikasyo olarak tanımlanır. Ağrının lokalizasyonuna göre de arterde oluşan tıkanmanın seviyesi hakkında fikir edinilebilir. Tıkayıcı arter hastalığı dışındaki nedenlere bağlı bacak ağrıları ise istirahatle hemen kısa sürede geçmeyip özellikle ayakta durmaya devam edilir veya bacakta germe manevraları yaptırılırsa ağrıda belirgin artış olduğu saptanır. Objektif tanı kriteri ise ABI ölçümüdür. Normalde ABI > 1 olması gerekir. ABI = 0,5 – 0,9 arasında ise hastalar daha çok kladikasyodan yakınırken ABI <  0,5 ise ayak iskemisi ve ayak yaralarından hatta ABI < 0,2 çıkan olgularda doku kaybından söz etmek gerekir.


Doppler ultrasonografik tetkik hastalığın yaygınlığını ve ciddiyetini tespit etmek için kullanılabilecek ucuz ve kolay uygulanabilir diğer bir inceleme yöntemidir.
Özellikle böbrek yetmezliği olan olgularda kontrast nefropatisinden korunmak için MRA (Magnetic Resonance Angiography) ile tetkik yöntemi tercih edilebilir.

Altın standart olarak kullanılan tanı yöntemi ise periferik kontrast anjiyografidir. Arteriyel dallanmanın tamamını, hastalığın yaygınlığını, tıkanma seviyesini ve uygulanacak olan tedavi yönteminin belirlenmesi bakımından hala en çok tercih edilen tanı şekli anjiyografidir. Bu durumda tanı koyarken klinik bizi kuşkulandırır, doppler ultrason şüpheyi kuvvetlendirir ve tanıya götürürken anjiyografi kesin tanıyı koydurup uygulanacak tedavi şeklini de bize verir.
 
Periferik damar hastalığı nasıl tedavi edilir?
Tedavi iki yönde yapılmalıdır. Bir tanesi periferik damar hastalığında en yaygın patofizyolojik mekanizma olan aterosklerozun yaygınlığını kontrol altına almak ve geriletmek üzerine iken, diğer ayağında ise arterde meydana gelen daralma veya tıkanmaların nasıl giderileceğine yönelik yaklaşımdan ibaret olmalıdır. 

Öncelikle hastalarda yaşam biçimi üzerine değişimler sağlanmalıdır. Her hastaya yaşı ve kilosuna uygun egzersiz programları verilmeli, kilolu olan hastaların zayıflamaları sağlanmalı, sigara içenlerin sigarayı bırakmaları, kan basıncı, kan şekeri ve kan lipit düzeyleri kontrol altına alınmalıdır. Bunun için gerekli olan egzersiz ve diyet programları yapılmalı, gerektiği düzeyde doğru ilaç kombinasyonları ile hastaların şeker, kolesterol ve tansiyonları kontrol altına alınmalıdır.
 
Hastalığa yönelik tedavisi ilaç tedavisi, endovasküler (perkütan) veya cerrahi tedavi olmak üzere 3 ayrı kategoride tedavi yaklaşımı vardır. Hastaların büyük bir çoğunluğunda ise bu yaklaşımların ikili, hatta bazen de üçlü kombinasyonları uygulanabilmektedir.
 
Asetilsalisilik asit  ve Klopidogrel hemen hemen tüm hastalarda tedavi reçetesinde mutlaka yer almaktadır. Pentoxifylline, Cilostazol gibi ilaçlar ise seçilmiş hastalarda uzman kontrolünde kullanılmaktadır. Prostaglandin E1, prostacyclin analoğu iloprost gibi ilaçlar hastane ortamında akut bacak iskemilerinin tedavisinde infüzyon şeklinde uygulanabilmektedir. Özellikle revaskülarizasyona uygun olmayan ayak ülserleri gelişmiş olgularda hiperbarik oksijen tedavisi de uygulanabilmektedir. Akut trombotik iskemi durumlarında trombolitik ilaçlar ve heparin tedavisinin de yeri olduğu bilinmektedir. Bu ilaçların her birinin akut iskeminin tedavisinde olumlu etkileri olmakla birlikte asıl tedavi revaskülarizasyondur. Revaskülarizasyon şekli de cerrahi veya endovasküler şeklinde olacaktır.
 
Cerrahi tedavi, endarterektomi veya bypass greftleme şeklinde uygulanmaktadır. Kısa tıkayıcı lezyonlarda endarterektomi uygulanırken uzun yaygın hasta olan lezyonlarda ise bypass yöntemi tercih edilmektedir. Tabii ki yeterli revaskülarizasyonun sağlanamadığı ya da geç kalınmış nekroze olmuş bacaklarda uygulanan amputasyonlarında bir tür cerrahi işlem olduğunu unutmamalıyız.
 
Perkütan tedavi (endovasküler): Cerrahiye bir alternatif olarak ilk kez 1964 yılında Dotter ve Judkins tarafından denenmiştir. Zaman içinde özellikle son 10 yılda kateter, balon, klavuz tel ve stent teknolojisindeki gelişmeler ile günümüzde cerrahi tedaviye tam bir alternatif, hatta cerrahların dokunamadığı hasta gruplarına da müdahale edilebilir bir yöntem haline gelmiştir perkütan tedavi. Perkütan tedavinin cerrahiye en büyük üstünlüğü hastaya genel anestezi verilmeden sınırlı uyuşturma altında 3-4 mm’lik kateterler yardımıyla revaskülarizasyon işleminin yapılması ve tekrarlanabilir olmasıdır. Bu nedenle işlem bağımlı morbidite ve mortalite çok düşüktür. Özellikle balon ve stent teknolojisindeki gelişmeler, ilaçlı balonlar ve ilaçlı stentlerin kullanımı hatta periferik damarlarda henüz deneme aşamasında olan eriyebilen ilaçlı stentlerin kullanımı perkütan tedavi yönteminin önemini arttırmaktadır.
 
Korunmak için ne yapmalıyız?
Elbette ki tedavi seçenekleri var olsa da asıl olan hastalığa yakalanmayı ve hastalığın ilerlemesine yönelik önleyici tedbirlerin alınmasıdır. Bunlar da, sigaranın bırakılması, kan şekeri ve kolesterol düzeyinin sıkı kontrolü, kan basıncının normal değerler arasında tutulması ve obezite ile mücadelede etkin olunması şeklinde sıralayabiliriz.
 
 

Etiketler , | Yorum Yok

“50 YAŞINDAN GENÇ İNSANLARDA KALP KRİZİNİN EN SIK GÖRÜLDÜĞÜ ÜLKE TÜRKİYE”

“22 Avrupa ülkesinde yapılan “Euroaspire III” adlı araştırmaya göre 50 yaşından genç insanlarda kalp krizinin en sık görüldüğü ülke Türkiye” diyen Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, "Türkiye'de kalp ve damar hastalıkları nedeniyle 2020 yılına doğru yılda 400 bin civarında ölüm beklenmektedir" dedi.

30. Ulusal Kardiyoloji Kongresi’nde düzenlenen basın toplantısına, Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Engin Bozkurt, Genel Sekreter Prof. Dr. Adnan Abacı, Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Enver Atalar, Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mahmut Şahin ile yönetim kurulu üyeleri Prof. Dr. Necla Özer ve Prof. Dr. Sinan Aydoğdu katıldı.

Türkiye’de her iki ölümden birinin kalp ve damar hastalıklarından kaynaklandığını söyleyen Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu,  “Ülkemizde kalp ve damar hastalıkları nedeniyle 2020 yılına doğru maalesef yılda 400 bin civarında ölüm beklenmektedir. Kalp ve damar hastalıkları, Türkiye’de her iki ölümün birinden sorumludur.” dedi.

Ülkemizde kalp-damar hastalıklarına Avrupalılara göre daha genç yaşta yakalanıldığını ve daha erken ölüm olayları ile karşılaşıldığını dile getiren Prof. Dr. Tokgözoğlu , "Bizim de katıldığımız 22 Avrupa ülkesinde yapılan “Euroaspire III” adlı araştırmaya göre 50 yaşından genç insanlarda kalp krizinin en sık görüldüğü ülke Türkiye. Çünkü yurdumuzda her 10 ölümden 4’ünün nedenini hala kalp ve damar hastalıkları oluşturuyor" diye konuştu.

Sigara ve Hareketsizlik En Önemli Risk Faktörleri
Tokgözoğlu, Türkiye’deki kalp damar hastalıklarının diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha fazla olmasının nedenini sigara ve tütün ürünleri tüketiminin yüksek olmasına bağladı. Ayrıca giderek artan kilo alımı, hareketsizlik ve sağlıksız beslenmenin de bu hastalıkları tetiklediği kaydedildi. Kalp-damar hastalıklarına yol açan nedenleri kısmen önlemenin ve geciktirmenin mümkün olduğunu ifade eden Tokgözoğlu, “Finlandiya’da sınırlı bir bölgede sigara, hipertansiyon ve kolesterol kontrolü ile 20 yılda ölüm oranları yüzde 70 düşmüştür, yani başarı örnekleri mevcuttur” diye konuştu. 
2025 Yılına Dek Kalp Damar Hastalıklarında Ölüm Oranı Yüzde 25 Azaltılacak
Ülkemizde diğer ülkelere kıyasla yüksek olan ölüm oranlarını düşürmek için yapılan girişimler hakkında bilgi veren Prof. Dr. Tokgözoğlu, “Bu salgını kontrol altına almak için Birleşmiş Milletler’de 2011 yılında yapılan bir toplantıda 25’e 25 diye adlandırılan bir proje kabul edilmiş ve bütün ülkeler tarafından imzalanmıştır. Bu projede amaç 2025 yılına dek kalp damar hastalıklarından ölümleri yüzde 25 azaltmak olarak belirlendi” diye konuştu. Projeye imza atan ülkelerde bunu sağlayacak sağlık politikalarının geliştirilerek uygulanacağını belirten Tokgözoğlu, yapılacaklar arasında tuz, sigara ve hareketsizliği azaltma, şişmanlık ve şeker hastalığındaki artışı önleme, temel ilaç ve tedavilerin kapsamını artırma gibi hedefler olduğunu söyledi. 



Kadınlarda Spazm Riski Fazla
2014 yılında hazırlanan kalp-damar hastalıkları ile ilgili eylem planı hakkında bilgi veren Prof. Dr. Tokgözoğlu, “Kadınlarda en önemli ölüm nedenlerinden biri kalp- damar hastalığı; bu hastalıklardan ölüm oranı meme kanserinden daha yüksektir. Kadınların kalp damarları erkeğinkine göre daha ince bu nedenle spazm geçirme riskleri fazla. Her yıl kadınların yüz de 55’i kalp ve damar hastalıklarından hayatını kaybediyor. Kadınlarda hastalığın seyri erkeklere göre daha kötü ve hastalığa bağlı ölümler de daha fazla görülüyor. Kadınlarda kalp hastalıkları erkeklere göre 10 yıl geç ortaya çıkıyor” şeklinde konuştu. 

Kadınlar, Bulguları Fazla Ciddiye Almıyor
Kadınların en sık göğüs ağrısı şikâyetiyle hastaneye başvuruda bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, şunları söyledi: “Koroner kalp hastalığı, kadınlarda erkeklere göre daha ileri yaş döneminde geliştiğinden kalp krizi semptomları, diğer hastalıklar tarafından maskelenebiliyor. Bu gibi nedenlerle kadınlar, bulguları fazla ciddiye almıyor. Hatta kadınlarda hiçbir şikâyet olmadan kalp krizi de gelişebiliyor. Bu krizler erkeklerle kıyaslandığında kadınlarda daha sık görülüyor. Ayrıca, diyabet öyküsü olan kadınlarda kalp-damar hastalıklarına bağlı ölüm oranı da artıyor.”

İnme: Kalp Ritim Bozukluğu Hastalarının Korkulu Rüyası 
Kalbin ritim bozukluklarının hastaların korkulu rüyası olan ‘inme’ye de neden olabildiğini vurgulayan Tokgözoğlu, korunma ve tedavi yöntemlerini şunları söyledi: “Bugünkü bilgilerimize göre kalp damar hastalıklarına yol açan nedenlerin çoğu önlenebilirdir. Kalıtsal eğilimlerle kalp damar hastalığı olanlarda bile hastalığı geciktirmek mümkündür. Kalbe ve beyine giden damarların yapısını bozup, daralıp tıkanmasına yol açan risk faktörlerinin başlıcaları sigara tüketimi, kan basıncının yüksek seyretmesi yani hipertansiyon, şeker hastalığı, kan yağlarından özellikle LDL kolesterol (yani kötü kolesterolün) yüksek olması, özellikle karın bölgesinde kilo fazlalığı, sağlıksız beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşamdır.  Kalp hastalıkları ve inme sebepli erken ölümlerin büyük çoğunluğu, sağlıklı beslenme, düzenli fiziksel aktivite, tütün dumanından kaçınma ve mevcut risklerin tedavisi yoluyla önlenebilmektedir. Bireyler kendi kalp ve damar hastalığı risklerini düzenli fiziksel aktivite yaparak, tütün kullanımından ve pasif içicilikten kaçınarak, meyve ve sebzeden zengin bir diyet seçerek, yağ, tuz ve şekerden zengin gıdalardan kaçınarak, Batı tipi diyet dediğimiz hazır ve işlenmiş gıdalardan uzak durarak ve sağlıklı bir vücut ağırlığını muhafaza ederek azaltabilirler.”

En Önemli Misyonumuz Bilimsel Araştırmaların Teşvik Edilmesi
Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu “Türk Kardiyoloji Derneği’nin en önemli misyonu, bilimsel araştırmaların teşvik edilmesi ve ülkemizdeki genç kardiyologların önünü açmaktır. Onlara eğitim, araştırma ve kendini geliştirmek için olanaklar yaratmak için var gücümüzle çalışmamız ve onlara örnek olmamız her zaman önceliğimiz olacaktır. Kongremiz vesilesiyle oluşan bilimsel uluslararası platform sayesinde, güçlenen ülkeler, kurumlar ve akademisyenler arası ilişkilerin de bu bağlamda kısmen katkısı olacaktır” dedi.



Dünyada 85 Bin Civarında Hastanın Kalbine Bu Şekilde Giriliyor
TKD Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Engin Bozkurt, ameliyat edilemeyen hasta grupları için kasıktan ya da koldan girilerek, kalp damarlarını ve kapaklarını değiştirmeye başladıklarını dile getirerek, "Bu yöntem dünyada giderek kabul edildi. Dünyada 85 bin civarında hastanın kalbine bu şekilde giriliyor.  Ülkemizde de giderek artıyor. Geçen yıl 450 kişi bu şekilde ameliyat edildi" diye konuştu.

Eriyen Stentler Geliştirildi
Genel Sekreter Prof. Dr. Adnan Abacı da gerek normal stentlerde, gerekse ilaçlı stentlerde, damara konulan stendin ömür boyu damarda kaldığını belirterek, artık bunun için eriyen stentlerin geliştirildiğini belirtti. Aynı zamanda ilaç da salgılayan bu stendin 1-2 yıl içinde kaybolduğunu aktaran Abacı, şu bilgileri verdi: "Vücut o stendi kaybediyor. Dolayısıyla damarında metal kalmadan hastanın damarını açmış oluyorsunuz. Bu koroner hastalıklar açısından çok önemli bir gelişme. Şu anda bu tedavi her damara uygulanamıyor. Belirli seçilmiş damarlara uygulanabiliyor. Ama bununla ilgili çalışmalar devam ediyor. Stentler çok daha iyi hale getiriliyor. Pahalı olmakla beraber zamanla ucuzlayacak ve yaygın olarak kullanılan bir tedavi haline gelecektir."

Üç Dakikada Bir Kişi Kalp Krizinden Ölüyor
Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Enver Atalar,  herkesin korktuğu güncel konulardan birinin ebola salgını olduğunu, ancak eboladan Türkiye'de ölen kimsenin olmadığını söyledi. Asıl korkulması gerekenin koroner arter hastalığı ve kalp krizi olduğunu belirten Atalar, "Türkiye'de özellikle kadınlarda olmak üzere, kalpten ölümlerde Avrupa'da birinci sıradayız. Üç dakikada bir Türkiye'de bir vatandaşımız kalp krizinden ölmektedir. Kalp krizi sırasında ölmeseler bile kadınların dörtte biri, erkeklerin de beşte biri bir sene sonrasına kadar ölüyorlar. Hala önümüzde önemli bir sorun olarak koroner arter hastalığı ve kalp krizi duruyor. Eboladan korkuyoruz ama daha çok kalp krizinden korkmamız lazım" dedi.

Etiketler , , | Yorum Yok