Kadın Hastalıkları ve Doğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

HPV HEM KADIN HEM DE ERKEKTE SİĞİL VE GENİTAL BÖLGE KANSERLERİNE YOL AÇABİLİR

Kadınların korkulu rüyası olan siğillere yol açan HPV virüsünün bunun yanında kadında rahim ağzı kanseri, dış dudak ve vajina kanserleri ve erkeklerde penis skrotum ve anorektal kanserlere de yol açabildiğini söyleyen Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Jinekolojik Onkoloji bilim dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Polat Dursun, cinsel yolla en sık bulaşan bu hastalık hakkında merak edilen soruları yanıtladı.

HPV ve serviks kanseri arasındaki ilişki etken ve kanser açısından bakıldığında en güçlü ilişkilerden birisidir. Sigara ile akciğer kanseri arasındaki ilişkiden daha güçlü bir ilişki vardır ve onkolojik HPV enfeksiyonu geçiren kadınların rahim ağzı kanserine yakalanma riski yaklaşık 200 kat artmıştır.  HPV’nin hem kadın hem erkekte genital bölge kanserlerine yol açabildiğini belirten Doç. Dr. Polat Dursun, “Bunların yanında HPV baş boyun kanserlerinin de gelişmesinde etkili olduğu bilinmektedir” dedi. 

Virüsün, erkeklerde penis ve skrotum kanserlerinden de sorunlu olabileceği ileri sürüldüğünü belirten Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Polat Dursun, HPV ile ilgili merak edilen soruları yanıtladı. 

HPV nedir?
HPV , “Human Papilloma Virüs “denen bir virüsün kısa adıdır.  Cinsel yolla en sık bulaşan hastalıktır.  100’den fazla farklı tipi olduğu bilinmektedir. Değişik tiplerin vücudun değişik yerlerinde siğil (kondilom), hücre çoğalması ve kansere neden olabildiği düşünülmektedir.  Siğil ve düşük dereceli hücre çoğalması oluşturanlar “Düşük riskli HPV”, yüksek dereceli hücre çoğalması ve kanser oluşturanlar ise “Yüksek riskli HPV “ olarak isimlendirilmektedir. Dünyada enfeksiyöz bir ajanla oluşan kanserlerin yüzde 5’inin HPV virüsü ile oluştuğu hesaplanmıştır.

HPV genellikle alındıktan sonraki 2-3 ay içinde siğil oluşumuna yol açar. Siğiller en sık genital bölgede görülür ama vücudu her yerinde de görülebilir. ABD rakamlarına göre cinsel aktif kadınların %75’inin hayatlarının bir döneminde siğil geliştireceği tahmin edilmektedir. Sevindirici olarak, HPV vücuda alındıktan sonra yüzde 80-90’ı vücudun savunma hücreleri tarafından elimine edilmektedir.

Çok nadiren doğum kanalından bebeğe bulaşarak yeni doğan bebeğin solunum yollarında da oluşabilir. Çok az bir kısmı vücutta gizli olarak kalmakta ve immün supresyon durumlarında aktive olmakta ve siğil ile hücre çoğalmalarına yol açabilmektedir. HPV vücuda girdikten sonra kanser oluşma süreci 10-15 yıl gibi uzun bir süre almaktadır.

Bugün ağız kanserlerinin yüzde 99’unda HPV pozitif olduğu bilinmektedir. HPV ile rahim ağzı kanserleri arasındaki ilişkiyi bulan Alman bilim adamı Harald zur Hausen, 2008 yılında Nobel bilim ödülü ile ödüllendirilmiştir. Rahim ağzı kanserleri yanında vajina, dış genital anal kanserlerde de tespit edilmiştir. Baş boyun kanserlerinde de HPV risk artışı yapmaktadır. Erkeklerde penis kanserlerinin gelişiminden de sorumlu olabilmektedir.

Nasıl bulaşır?
HPV esas olarak cilt- cilde temas yolu ile bulaşır,  virüsün ana bulaşma yolu cinsel ilişki ile olur. Enfekte bir kişinin penis, skrotum (erkek yumurtalık torbası), vajina veya dış genital bölgesi ile temas sonucu bulaşır.  Oral yolla enfekte bir genital bölgeye temas edilmesi halinde de bulaşma olur. Prezervatif kullanmak bulaşmayı her zaman önlemez çünkü virüs prezervatifle kaplı olmayan bir genital alandan da bulaşabilir.

Korunmak için ne yapılmalıdır?
Çok eşlilik HPV bulaşması için en önemli risk faktörüdür. Çok eşlilikten kaçınmak korunmada önemli bir etkendir. Çok eşli olunmasa bile eşlerden birinin daha önce HPV ile karşılaşması da HPV bulaşmasına yol açabilir.

Her ne kadar prezervatif bulaşmayı yüzde 100 önlemese de prezervatif kullanmak bulaşmayı belirgin olarak azaltır.  

HPV korunmasında bugün için asıl etkili olan HPV aşılamasıdır. Bu gün HPV aşısı en çok kanser yaptığı bilinen etkenlere karşı antijen içecek şekilde geliştirilmiş ve ülkemizde dahil tüm dünyada kullanıma sunulmuştur. Aşılardan biri sadece kanser yapan tiplere (tip, 16 ve 18 ) karşı antijen içermekte iken diğer aşı hem kanser yapan tiplere (tip 16 ve 18 )  hem de en çok siğil yaptığı bilinen tiplere (tip 6 ve 11) karşıda antijen içermektedir. 

HPV aşıları HPV virüsü ile karşılaşmadan 9 yaş grubundan 27 yaş grubuna kadar 3 doz şeklinde yapılması önerilmektedir.

HPV olan hasta nasıl bir yol izlemelidir?
Mutlaka jinekolojik bir muayeneden geçmeli, siğil olup olmadığı kontrol edilmelidir.  Siğil varsa bunu doktorun uygun göreceği bir yöntemle, yakma dondurma ve kimyasal olarak yok etme  gibi tedavi etmelidir.  İhmal edilmemesi gereken bir noktada eş veya partnerde siğil var olup olmadığı araştırılmalı varsa bununda uygun tedavisi yapılmalıdır.
Normalde siğil yapan HPV tipleri kanser yapmasa da beraberinde birden çok HPV bulaşma ihtimali olabileceği için HPV tiplemesi yapılıp HPV’nin yüksek riskli mi düşük riskli mi olduğu belirlenmeli ve düzenli aralıklarla jinekolojik kontrol ve Smear kontrolü yapılmalıdır.

Erkekler sadece HPV taşıyıcısı mıdır? 
Erkekler sadece taşıyıcı değildir. HPV erkeklerde siğil yapabilir. Ayrıca nadiren de olsa penis kanserlerinin gelişmesi ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Yüksek riskli HPV’ler, homoseksüel erkeklerde anal ve rektal kanser öncüsü lezyonlar ve kanserlerin gelişiminden de sorumlu tutulmaktadır.

Tedavi sadece cerrahi midir? Başka tedavi seçenekleri var mıdır?
HPV bir virüs olduğu için etkili bir ilaç tedavisi yoktur.  HPV’nin yol açtığı lezyonların tedavisi yapılır. HPV genital bölgede ya hücre çoğalmasına, ya siğile bazen de kansere yol açar. 

Siğil tedavisinde cerrahi olarak eksizyon, koterizasyon veya dondurma yöntemleri uygulanabilir. Tıbbi olarak tedavisi de mümkündür bunlarda doktor veya hasta tarafından uygulanan krem veya solüsyon şeklinde uygulanan ilaçlardır.

Cerrahi müdahale olmayanlara ne olabilir?
Siğillerin bir kısmı tedavi edilmeden kendiliğinden geçebilir. Bir kısmı da müdahale edilmezse zamanla artabilir. Çok aşırı büyük siğiller gebe kadınlarda doğumun mekanik olarak engellenmesine yol açabilir. Bilinenin aksine siğillerden kanser gelişme riski çok düşüktür. Fakat aynı anda siğil yapan ve kanser yapan HPV tipleri hastada varsa siğil yanında kanser gelişim riski de artabilir.

Cerrahi müdahale yanında siğillere bazı ilaçlar kullanılarak da müdahale edilebilir. Bu ilaçların bazıları doktor tarafından siğillerin üzerine sürülerek kullanılır bazıları ise hasta tarafından siğillerin üzerine sürülür.

Cerrahi müdahale sonrası tekrar ederse ne yapılmalı?
Cerrahi müdahaleden sonra siğiller tekrarlarsa yaygınlık ve yerleşim yerine göre bazen cerrahi bazen de ilaçlar ile tedavi edilebilir.

Siğiller kendiliğinden geçer mi?
Siğillerin bir kısmı 1 yıl içinde kendiliğinden geçebilir.

Aşı korunmada ne kadar etkili? Kimlere ve ne zaman aşı yapılmalı?
HPV aşışı profilaktik yani korunma aşısı olarak kullanılmaktadır bu nedenle HPV virüsü ile karşılaşılmadan ve cinsel aktivite başlamadan yapılması önerilmektedir. Yaş grubu olarak 11- 28 yaş arası cinsel aktivitesi başlamamış kız çocuklarına 3 doz (0,2, ve 6. aylarda ) olarak yapılması önerilmektedir. Bazı ülkelerde erkek çocuklarında aşılanması önerilmektedir fakat bu tartışmalı bir konudur.

HPV olan kişi aşı olursa etkili olur mu?
Piyasada mevcut aşıların birisinin içinde 2  (hpv 16 ve 18 ) ve diğerinin içinde 4 tip (hpv 16,18,6,11)  HPV’ye karşı etkili antijeni vardır. Eğer kişi bu tiplerden birini geçiriyorsa aşı diğer tiplere karşı koruyabilir fakat bu HPV enfeksiyonu geçirmiş kişinin aşılanması konusu tartışmalı bir konudur.

HPV ne tür kanserlere yol açabilir?
HPV ve serviks kanseri arasındaki ilişki en güçlü ilişkidir. Bunun yanında HPV’nin vajina, dış dudak (vulva), ano-rektal kanserler ve baş boyun kanserlerinin de gelişmesinde etkili olduğu bilinmektedir. Erkeklerde penis ve skrotum kanserlerinden de sorunlu olabileceği ileri sürülmüştür.

HPV baş ve boyun kanserine neden yol açar?
HPV virüsü baş boyun kanserlerinin de gelişmesinden sorumlu olabileceği bildirilmektedir. HPV’nin baş boyun bölgesine oro-genital temasla yani oral seks ile bulaştığı düşünülmektedir. Ağız kanserlerinin yüzde 25'inin, boğaz kanserlerinin ise %35'inin HPV ile bağlantılı olabileceği düşünülmektedir.

Bu kanserlerin erken tanısı için ne yapılmalı?
Baş ve boyun kanserleri, genellikle geç aşamada belirti verirler. Ses telleri üzerinde gelişen kanserler ses kısıklığına neden olmaları nedeniyle erken tespit edilebilirler. Aksine, ses telleri üstünde veya altında yerleşen kanserler sıklıkla geç evrede  saptanırlar.
Uzun süredir devam eden boğaz hassasiyeti 
Kalıcı kulak ağrısı
Geçmeyen öksürük
Nefes almada güçlük veya ağrı
Yutma güçlüğü veya ağrı
Kilo kaybı
2 haftadan daha uzun süredir bulunan ses kısıklığı veya değişiklikleri
Boyunda kitle veya şişlik

Sinüzit veya griple karışabilir mi?
Karışabilir ama bu kanserlerde basit enfeksiyonların aksine bulgular düzelmez ve progresif olarak kötüleşir.

HPV Türkiye ve Dünya’da yayılımı ve tedavi seçeneğini karşılaştırabilir misiniz?
HPV ve yol açtığı lezyonların tanı ve tedavisinde dünyada uygulanana tüm tanısal ve tedavi edici işlemler Türkiye’deki jinekologlar tarafından başarı ile uygulanmaktadır. Dünyada yapılıp ülkemizde yapılmayan hiçbir tanısal veya tedavi edici işlem yoktur. Hatta tedavide Türkiye’de uygulanan ileri cerrahi yöntemler dünyadaki birçok ülkeden daha iyi ve başarılı bir şekilde uygulanmaktadır.

HPV olan erkekler ne yapmalı? 
Öncelikle HPV’den korunmak için ilişki sırasında mutlaka prezervatif kullanılmalıdır. Eğer bir erkekte HPV pozitif ise veya siğil oluştu ise mutlaka bir ürolog veya dermatolog tarafından görülmeli tedavisi yapılmalı ve takip edilmelidir.

Bu konuda yapılan son bilimsel çalışmalar nelerdir?
4’lü HPV aşısını çıkartan firma şu anda 9 tipe karşı etkili olan yeni bir koruyucu HPV aşısı çıkartmıştır ve bununla ilgili Amerika’daki ilaç ve eczacılık onay kurumu benzeri bir kurum olan FDA ‘den ilacın koruyucu amaçlı kullanımı ile ilgili onay almıştır.
Tedavi edici yani hastalık oluştuktan sonraki oluşan lezyonları ortadan kaldırmak için geliştirilen HPV aşıları ile ilgili preklinik çalışmalar halen devam etmektedir.

Etiketler , , | Yorum Yok

GEBELİK ŞEKER ÖLÇÜMÜ YAPILMALI MI?

Gestasyonel gebelik ile ilgili son dönemlerde tartışmalar yapılıyor. Peki, Amerika’da durum ne? Hangi durumlarda bu test yapılıyor? Amerika Mayo Clinic Tıp Fakültesi Endokrinoloji, Diyabet ve Metabolizma Bölümü öğretim üyesi Dr. Halis Kaan Aktürk, merak edilen soruları yanıtladı.

Son dönemlerde çok fazla tartışmaya yol açan bazı açıklamaların ardından, gebelerin yaşadığı kafa karışıklığını alanında uzmanlardan bilimsel açıklamalarla aydınlatacağız. Amerika Mayo Clinic Tıp Fakültesi Endokrinoloji, Diyabet ve Metabolizma Bölümü öğretim üyesi Dr. Halis Kaan Aktürk, konu ile ilgili şu bilgileri verdi: “Gestasyonel Diyabet (Gebelik şekeri)  tanısı için dünya genelinde kabul edilen ortak bir görüş bulunmamaktadır. Bu konuda farklı ülkelerde uygulanan farklı ancak benzer testler bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), ACOG, ADA, Endocrine Society ve Uluslararası Diyabet ve gebelik çalışma grubu ( IADPSG) farklı zamanlarda benzer kılavuzlar yayınlamış ve gebelik sürecindeki yüksek kan şekerinin anne ve bebek üzerindeki etkilerini araştırmıştır.

“Gebelikte Oluşan Her Diyabet, Gestasyonel Diyabet Olarak Adlandırılmaz”
Amerika Kadın Hastalıkları ve Doğum Doktorları Derneği (American College of Obstetricians and Gynecologists, ACOG),  ve Amerika Diyabet Derneği (American Diyabetes Association, ADA) gestasyonel diyabet için farklı testler ve tanı kriterleri önermektelerdir.

Diyabet tanısı için şu anda uluslararası kullanılmakta olan, ADA’nın tavsiyeleri:
1-HbA1c’nin yüzde 6.5 ya da daha fazla olması
2-Açlık kan şekerinin 125 mg/dl ya da daha fazla olması
3-Herhangi bir zamandaki kan şekerinin 200 mg/dl ya da daha fazla olması

Bu tanı kriterlerinden herhangi birinin en az 2 kere farklı zamanlarda pozitif olması yada bu kriterlerin birden fazlasının pozitif olması ile diyabet tanısı konulur. Bu kriterler tüm gebelik sürecinde de geçerlidir. Gebelikte oluşan her diyabet, gestasyonel diyabet olarak adlandırılmaz. Gestasyonel Diyabet tanısı önceden diyabet tanısı almamış hastalarda şeker yükleme testi sonucu, ölçü alınan kriterlere göre pozitif olan hastalar için kullanılır. Eğer gebelikteki herhangi bir zamanda bu tanı kriterlerine uyan hasta olursa gestasyonel diyabet değil, diyabet tanısı alır.

ADA, 24. ve 28. Haftalar Arasında Glikoz Yükleme Testini Öneriyor
Gestasyonel diyabet tanısı için 24. ve 28. haftalar arasında;
ADA 75 gram glukoz yükleme testini önermektedir.
Aşağıdaki tanı kriterlerinden herhangi birinin pozitif olması halinde tanı konulur.
1- Açlık kan şekerinin 92 mg/dl yada daha fazla olması
2. 1. saatte kan şekerinin 180 mg/dl yada daha fazla olması
3- 2. Saatte kan şekerinin 153 yada daha fazla olması
ADA tüm gebelere 24. ve 28. haftalar arasında 75 gram glikoz yükleme testini öneriyor.

ACOG, 24. ve 28. Haftalar Arasında Glikoz Yükleme Testi Öneriyor
Amerika Kadın Hastalıkları ve Doğum Doktorları Derneği (ACOG) ise gestasyonel diyabet tanısı için 24. ve 28. haftalar arasında 100 gram glikoz yükleme testi önermektedir.
ACOG göre ise bu tanı kriterlerinden herhangi ikisinin pozitif olması halinde tanı konulur.
1- Açlık kan şekerinin 95 mg/dl yada daha fazla olması
2. 1. saatte kan şekerinin 180 mg/dl yada daha fazla olması
3- 2. saatte kan şekerinin 155  mg/dl yada daha fazla olması
4- 3. saatte kan şekerinin 140 mg/dl yada daha fazla olması

ACOG, eğer gebelerde şu şartların tümü varsa, bu testin gerekli olmadığını tavsiye etmektedir:
1- 25 yaşın altında olmak
2 -Gebelikten önce normal kiloda olmak
3 -Gestasyonel gebelik riskinin düşük olduğu bir etnik gruba dahil olmak
4 -Birinci derece akrabalarında diyabet bulunmamak
5 -Önceden anormal kan şekeri saptanmamış olmak
6 -Önceki gebeliklerinde sorun yaşamamış olmak
7 -Önceki gebeliklerinde yaşına göre büyük bebek doğurmamış olmak

Endocrine Society, ADA Kılavuzundaki Tavsiyeleri Destekliyor
Amerika’nın önde gelen Endokrin otoritesi olan, Endocrine Society ( Endokrin Derneği) 2013 yılında doktorlara yönelik tavsiye niteliğinde yayınladığı diyabet ve gebelik kılavuzunda gebelikte kan şekeri kontrolünün önemini vurgulamış, ADA kılavuzundaki tavsiyeleri desteklemiştir.

“Glikoz Yükleme Testinin Anneye ya da Bebeğe Zarar Verdiğine Dair En Ufak Bir Bilimsel Kanıt Bulunmamaktadır”
Gebelikte diyabet ve artan kan şekerinin anne ve bebek üzerindeki etkilerini araştıran en büyük bilimsel çalışma 25 binin üzerinde gebe kadın ile 9 ülkede yapılan HAPO (Hyperglycemia and Adverse Pregnancy Outcomes- Yüksek kan şekerinin gebelikteki olumsuz etkileri) çalışmasıdır. 2008 yılında en saygın tıp dergilerinden biri olan NEJM ( New England Journal of Medicine)’da yayınlanmıştır. Bu çalışmada kan şekerinin 92 mg/dl ya da daha fazla olduğu gebeliklerde gestasyonel yaşa göre, bebek büyüklüğünün (LGA) 1.75 kat daha fazla olduğu gösterilmiştir.

75 gram ya da 100 gram glikoz yükleme testinin anneye ya da bebeğe zarar verdiğine dair en ufak bir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Gestasyonel diyabet sezaryen doğum riskini, erken doğum riskini, gebelikte tehlikeli bir durum olan yüksek tansiyon ( preeclampsia) riskini artırmaktadır.”

Etiketler , | Yorum Yok

ÇOK EŞLİLİK TÜM DÜNYADA KADININ KORKULU RÜYASI

“Ülkemizde çok eşlilik kabul görmese de kırsal kesimde ve şehirde farklı isimler alarak kadınların başına geliyor” diyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Gökçen Erdoğan, bu tip vakalarda neler yapılması gerektiğini anlattı.

Kadınların önemli sorunlarından biri, çok eşlilik. Hayatındaki erkeği başka bir kadınla paylaşan kadınlar, ciddi psikolojik sorunlar yaşıyor ve çoğu zaman bunu gizlemeye çalışırken, daha da travmatik şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. Birden fazla partneri olan bireylerin, çok eşlilik yani “Poligami” kapsamına girenlerinin sayılarının azımsanmayacak düzeyde olduğunu belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Gökçen Erdoğan, konu ile ilgili şu bilgileri verdi: “Cinsel terapist olarak gördüğümüz vakalarda, kadınların önemli bir kısmı çok eşli bir kocası olduğunu fark etmiyor bile. Diğer kadından haberdarlar fakat bunun sosyolojik bir tanıma sahip önemli bir vaka olduğunu bilmiyorlar ve diğer kadınla savaşarak onun gitmesini bekliyor ya da küçük düşmemek için onu görmezden geliyorlar. Tek gecelik ilişki, ihanet gibi arada sorumluluk bağı barındırmayan ilişkiler çok eşlilik kavramı içine girmiyor. Kişinin çok eşli sayılabilmesi için birden fazla olan eşlerine karşı maddi ve manevi sorumluluk duygusuyla kendi içinde düzenli bir yaşam sunması ve kendisinin de bu yaşama dahil olması gerekir. Yani kumalık ve metreslik dediğimiz kavramlar tam anlamıyla çok eşlilik alanındalar. 

“Ülkemiz Medeni Hukukunda Hiçbir Geçerliliği Olmayan Bir Durum”
Erkek aynı zamanda sadece cinsel dürtülerini zengin tutmak ve birden çok kadınla daha fazla ve farklılıklar çerçevesinde tatmin olmak için de böyle bir seçim yapabiliyor. Cinsel terapistlerin üzerinde daha da yoğun biçimde durduğu bir durum. Çok eşlilik farklı kesimlerce kabul görmüş ve temellendirilmişse de ülkemiz medeni hukukunda hiçbir geçerliliği olmayan bir durumdur ve resmi olan nikah dışındaki eşin eşliği kabul edilmez. 

“Her Üç Kadından İkisinin Poligamik Yaşantısının Var Olduğu Ortaya Çıkmıştır”
Metres ya da kumalarından haberdar olan ama açık açık söylemeye utanan ya da bazı sebeplerden dolayı cesaret edemeyen kadınların sayısı oldukça fazla. Bu nedenle elbette sağlıklı sonuç veren istatistikler bulmak zor. Fakat bazı sağlık kurumları tarafından ya da sosyal sorumluluk projesi kapsamında yapılan araştırmalar, anketler sonucunda her üç kadından ikisinin poligamik yaşantısının var olduğu ortaya çıkmıştır.

“İki Partneriyle Birlikte Gelen Erkekler”
Psikologumuzla birlikte gördüğümüz terapi vakalarda iki eşi yani daha doğru tabiriyle iki partneriyle birlikte gelen erkekler, ayrılmak istemediği için kocasına mutsuzluğunu asla belli etmeyen fakat intiharın eşiğine gelmiş kadınlar oluyor. Annesine kuma getirildiği için evlenmekten korkan genç kızlar ve birden çok kadına sahip olabileceğine inandırılarak büyütülmüş, bu nedenle tek eşli kalmakta güçlük çeken fakat ilişkisinin ya da evliliğinin sürmesi için bunu yapabilmeyi isteyen erkeklerle karşılaşıyoruz. Ve tabi çok eşli kadınlarla da!

Poligami Nedir?
Sosyolojik olarak çok eşlilik Poligami başlığı altında incelenir. Poligami iki biçimdedir: erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi Polijini (çok karılılık), bir kadının birden fazla erkekle evlenmesi Poliandri (çok kocalılık). Günümüzde çok kocalılık elbette çok nadir görülen bir durumdur ve modern toplumlarda farklı yansımaları vardır. Fakat çok karılılık çok eskiden beri süre gelen, dini temellere dayandırılan ya da eski uygarlıklardan geçerek güne ulaşan bir yaşam biçimidir. Osmanlı, Hint, Asur ve Mısır gibi medeniyetlerde de örnekleri ve bugüne sürümleri bilinir. 

“Bu Psikolojik Bir Hastalık” 
Fizyolojik bir hastalık olmadığı tam tersine psikolojik bir hastalık olduğunu söylemek mümkün. Ve ne yazık ki sadece poligami yaşantısı olan bireyin değil birlikteliğini sürdürdüğü her iki bireyi de en derinden etkiyen, depresyon gibi hastalıkları beraberinde getiriyor. Hatta kişiyi manik depresif yapıyor. Eğer çocuk varsa çocukların da şuan ki hayatı etkilendiği gibi ileri yaşlarda kuracakları aile yaşantısından umutsuz oldukları, hatalar yaptıkları görülebiliyor. Psikolojik bir hastalık olarak baş gösteren Poligamik yaşantı tedavi edilmediği zaman, çeşitli fizyolojik hastalıklara da neden olabiliyor. Psikolojik problemlerin altında yatan temel neden olan bu sorunun tedavisi mümkün.

“Tedavisi Hem Aile Hem de Toplum Sağlığı için Gerekli”
Aslında poligamik yaşamın çeşitli eksiklikleri tamamlamak ya da çeşitli tatminleri sağlamak için tercih edilen bir yaşam biçimine dönüştüğünü söylersek yanlış olmaz. Tedavisinin yapılması bireylerin sağlığı hem de aile ve toplum sağlığı açısından son derece önemli. Bireylerle tek tek görüşerek kişinin duygu ve düşünceleri doğrultusunda terapiler yapabiliyor ya da tüm bireylerle aynı seansta görüşerek daha doğru ve herkesi etkileyen daha gerçek sonuçlar alabiliyoruz. Fakat tedaviye karar veren bireylerin içten, korkmadan, tüm gerçekliği ile hislerini ve düşüncelerini bizimle paylaşmaları gerekiyor.

“Erkeğin Eşi Dışında Başka Bir Kadını Arzulaması 20 Bin Yıl Öncesine Dayanıyor”
İtalyan bilim adamlarının yaptığı araştırmalar, 20 bin yıl önce erkeklerin birden çok eşi olduğunu ortaya koydu. Journal of Molecular Evolution dergisinde yayımlanan çalışmanın sonucunda, Paleolitik Çağ'da (MÖ. 600.000-10.000) çok az sayıda erkeğin genlerini gelecek kuşaklara aktardığı ortaya çıktı.

Yapılan araştırmalara bakarsak erkeğin eşi dışında başka bir kadını arzulaması 20 bin yıl öncesine dayanıyor. Erkeklerin evliyken bile gözlerinin dışarda olmasının nedenleri ile henüz kesinlik kazanmasa da, erkeklerin eşlerinin kendilerine ait olduğunu düşünüp dışarıya bakmasını çok eşliliğin nedenlerinden sayabiliriz.”

Etiketler , | Yorum Yok

KADININ BİYOLOJİK SAATİ DURMUYOR!

Menopoz sürecine giren kadınların biyolojik saatlerinin durduğu inancı oluştuğunu belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Gökçen Erdoğan, cinsel terapi için kendisine danışmak için gelen kadınların bu süreçte biyolojik saatleri ile yarışmaları gerektiğini söyledi.

Kadının biyolojik saatinin erkeğe nazaran daha erken yavaşladığı ve durduğu konuşulur. Kadın sağlığı açısından bakıldığında menopoz dönemini işaret eden bu söylem, cinsel yaşamda da söz konusu olursa evlilikler ve evliliğe dönüşmemiş ilişkiler için sıkıntılar doğurabilir. Kadınlar için psikolojik olarak da oldukça sıkıntılı geçen bu süreç yani menopoz, adetten kesilmek ve doğurganlığın sona ermesidir.

Son yıllarda dünyada menopozu geciktirici çok sayıda ilaçtan söz edildiğini belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Gökçen Erdoğan, “Kulaktan dolma bilgilerle bitkisel formüller ve rastgele kullanılan ilaçlar nedeniyle ters reaksiyona maruz kalmış kadın hastalarımız azımsanmayacak kadar fazla. Sağlıklı bir yaşam şekli ve eğer verilmişse düzenli ilaç kullanımı ve genel sağlığa da dikkat ederek hastalıklara karşı korunaklı olma, menopoz yaşını ileriye atmaya yardımcı oluyor. Bununla birlikte hem bir jinekolog hem de bir cinsel terapist olarak bu sürecin yataktaki yansımaları da var” dedi. 

“Menopoz Sürecinde Kadınlık Bitmez”
Öncelikle menopoza girince kadınlığın da bittiği algısının yanlışlığını kadınlara fark ettirmek gerektiğini kaydeden Erdoğan, şunları söyledi: “Cinsel yaşam bazı etkilenmeler yaşasa da sürer ve kadın bu sürecin psikolojik etkileriyle ne kadar yorgun düşerse düşsün atlatabilir. İhtiyacı olan şey anlayışlı bir partner, eş ve hatta çocuklar, tıbbın sunduğu imkanlar, tabiatın sunduğu mucize ürünlerdir. Ve tabi istek ve inanç önemli.

“Annesi Menopoza Erken Giren Kadınların da Ortalama O Dönemlerde Menopoza Girmesi Beklenir”
Menopoza giriş yaşı seçilemez. İlk adet, gebelik, doğum, emzirme, korunma yöntemleri, eğitim gibi değişkenler bunu belirlemez. Sigaranın hızlandırdığı, alkolünse geciktirdiği bilinir. Annesi menopoza erken giren kadınların da ortalama o dönemlerde menopoza girmesi beklenir. Gebe kalmış ve doğum yapmış kadınların da menopoz yaşı diğerlerine nazaran daha geç gelir. Bu sürecin sıkıntılı geçtiğini kabul etmek gerekir ama hafifletmek konusunda yapabileceklerimiz var. Kadınlar için geçici bir dönem çeşitli fiziksel ve ruhsal değişimlerle kendini kötü hisseder ancak bu geçici bir süreç, sadece vücudun bu geçiş süresinde biraz bocaladığını kabullenerek hazırlanmalı.”

“Gelen Vakalarda da Sıklıkla Gördüğüm Bir şey Var ki, Kadınlar Önce Bocalıyor”
Beslenmede ve genel olarak hayat kalitesinin korunmasının önemli olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Cinsel yaşamı sürdürmede özenli seçimler yapma konusunda ısrar edilmeli ve biyolojik saatle yarışılmalı. Partnerin anlayışının önemi kadın menopoza girmeden önce anlatmalı, açıkça konuşmak bu stresli süreci daha rahatlamış geçirmesini sağlayabilir. Gelen vakalarda da sıklıkla gördüğüm bir şey var ki, kadınlar önce bocalıyor, dünyanın dönmeyi bıraktığını düşünüyor sonra da kendisi için bir şeyler yapmaya başlıyor ve daha da sosyalleşiyor. 

“Biyolojik Saat Durmuyor, Sadece Yavaşlıyor”
İhaneti sıklıkla konuşuyoruz ilişkiler konusu açılınca. 40’ını aşmış adam daha genç heyecanlar peşinde koşuyor. Eğer kadın da menopoza girmişse bunu nerdeyse hoş görüyor ve ‘erkektir bende bulamadığını dışarda bulması normaldir’ diyor. Hayır değildir. Çünkü sizde bulamadığı şey yumurtalık olabilir, cinsellik değil. Siz ritminizi bozmazsanız, cinsel yaşamınız aynı kalmayı bırakın renklenebilir. Üstelik bu menopoza girmiş kadınlar için değil, girmesinin yaklaştığını düşünüp kendini salan kadınlar için de geçerli. Biyolojik saatiniz durmuyor, sadece yavaşlıyor. Siz menopozla gelen bu yavaşlamayı başka açılardan hızlanarak azaltabilirsiniz. Spor, beslenme, sosyal doyum, kendini tanıma, renkli cinsellik bunun birkaç önemli etkeni. Biyolojik saatin tamamen durduğu ölüm anına dek, erkekle yarışmamanız için hiçbir sebep yok” diye konuştu. 

Menopoz Nedir?
Menopoz, kadında yumurtalıktaki yumurtaların aktivitelerinin tamamen bitmesi sonucunda adet kanamalarının da bitmesidir. Bir kadına menopoza girdiğini söyleyebilmemiz için en az 1 yılı kanamasız geçirmesi gerekir. Son yıllara kadar menopoz yaşı 51-52 iken artık Türkiye’de ve dünyada bu yaş 50’nin altına düşmüş hatta artık 48-46 diyoruz. Bu da kulağa ürkütücü geliyor tabi. 

Menopoza giriş yani biyolojik saatin yavaşlaması sürecini anlatmadan önce bu sürecin saptanması aşamasından neler yapıldığını hatırlatmak istiyorum. Menopoz teşhisi sürecinde; Kan sayımı, idrar testi, kan yağları (total kolesterol, HDL ve LDL kolesterol, trigliserid), karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri (ALT, AST, üre, kreatinin), kandaki kalp belirteçleri (CRP, homosistein), TSH, st3 st4: Guatr testleri, smear testi, mamografi, ultrason ve kemik yoğunluk ölçümü yapılır. 

Normal menopoz döneminin dışında bir de beklenmeyen yaşlarda gelişen ve şüphelenildiğinde mutlaka bir uzmana başvurulması gereken ‘erken menopoz’ vardır ki kesinlikle tıbbı ve acil vakadır, dikkatinizi ister. 

Med-Index

Etiketler , | Yorum Yok

İLİŞKİLERİN TEMEL TAŞI SAĞLIKLI İLETİŞİM


İkili ilişkilerin kadın sağlığını önemli şekilde etkilediğini söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Gökçen Erdoğan, bu konudaki önemli noktaları  anlattı.

Kadın erkek ilişkilerinde sürekli yeni noktalara dikkat çekilir. İkili ilişkilerde özellikle hastalarının sırdaşı gibi sürekli onların sorunlarını dinleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Gökçen Erdoğan, edindiği bilgileri Med-Index’e anlattı. 

Kadın Hastalıkları uzmanı olarak hastalarından gelen sorular hakkında ve cinsel hayatları ile ilgili danışmanlık hizmeti veren Erdoğan, ikili ilişkilerde özellikle yapılması gerekenler ile ilgili şunların anlattı: “İlişkimizde ‘ne durumdayız, bizden bir şey olur mu’ diye kafa yorduk. Neler yapılabileceğini, nelerden ümit kesmemiz gerektiğini ölçtük, biçtik. Size uzman tavsiyesi, ümidinizi kesmeyin. Sevdiğiniz adamdan ya da kadından ümidi kesmeniz için her şeyi yerli yerince yapmış olmanız ve buna rağmen ‘olduramamış’ olmanız gerekir. Peki ilişkiniz yolunda değilse yoluna sokmak, yolundaysa yolunda tutmak için neler yapmanız gerekir? 
İlişkinizin seyri 7 önemli anahtar ile şekillenir. Bunun dışında ilişki sizin o kapıyı açmayı ve her şey içerde kalmayı ne kadar istediğinizden geçiyor. Mutlu aşk vardır. 

“İletişimin Öneminin Farkında Olun”
Bir ilişkide temel olan iletişimdir. Ertelemeden söylemek, biriktirmeden aktarmak, paylaşmak, beklentileri usulünce iletmek, konuşmak, dinlemek, anlamaya çalışmak, hiç değilse buna çabaladığını hissettirmek. Her ne kadar klişe gibi geliyorsa da bu en gerçek ve büyük anahtar. Yatakta çok iyi anlaşıyor olabilirsiniz, birlikte harika zaman geçiriyor olabilirsiniz, maddi sıkıntılarınız olmayabilir ama iletişim eksikliğiniz varsa bir gün mutlaka patlak verecektir. Zemininiz daima iletişim olsun, sonrasını çorap söküğü gibi getirirsiniz. 

“Şefkati Eksik Etmeyin”
Kadın da erkek de ne kadar güçlü olursa olsun şefkate ihtiyaç duyar. Çünkü mutlaka zayıf anları vardır, ya da en güçlü anlarında dahi gerektiğinde şefkati kimde bulacağına bakar. Fark etmediğinde de bunu yapar, bilinçli olarak da. Küçücük temaslar, ben buradayım mesajları, sağlığına ilgi, minik jestler, sıcaklığın hissettirilmesi önemli. Hangi biçimde olacağını siz seçin ama şefkatinizi esirgemeyin. Bu aynı zamanda sizin kendinizi hatırlatma şeklinizdir.

“Seksin Gerekliliğini Atlamayın”
Cinsel hayatın ilişkilerin gidişatındaki rolünü kimse yadsıyamaz. Cinselliğin başladığı ilişkilerde sürdürülmesi şart. Cinsel ihmal maalesef bağları zayıflatıyor. İlişkide olduğunuz kişinin tenini unutmayın ve ona teninizi unutturmayın. ‘Ne de olsa artık benim’ diyerek daha az ilgi gösterdiğiniz partneriniz, gidip ‘başka kimler kendisinin olabilir’ diye bakmasın. Ayrıca pek çok ilişkide seks esnasında dertleşildiği ve konuşulduğu da bilinir. Fark etmeden birbirinize açıldığınız yerdir yatak odanız, salya sümük olmadan ve daha az sitem ederek. Çünkü birbirinizi en çok istediğiniz yerde daha ılımlı olmanız da mümkün olur. 

“Tartışmaktan Korkmayın”
Ertelenen her tartışma kavgaya dönüşüyor ve öylece ortaya çıkıyor. Çünkü duygularımızı beslemekte üstümüze yok. Hal böyleyse aşkı beslemek varken öfkeyi, kırgınlığı, kızgınlığı beslemenin anlamı yok. Onu en doğru biçimde ve zamanda ortaya dökelim, çözelim ki birikmesin ve taşmasın. Üstelik tartışmaların aşkı alevlendirdiği de daima söylenir. Korkmayın ve ertelemeyin. Yani her şekilde; İletişim şart!”

“İki Kişilik Dünyanızı Koruyun”
“Özellikle bizim toplumumuzda iki kişi evlenince aileler de evlenir” diyen Erdoğan, “Büyük aile olmayı da severiz, büyüklerimizin desteğini ve varlığını da önemseriz. Fakat tüm bu geniş alanda, iki kişilik dünyamızı korumayı bilmeliyiz. Çünkü özel zamanlarımız, kendimize saklamamız gereken anlarımız, bizi birbirimize bağlayan sırlarımız, iki kişilik özel bir hayatımız var. Buna fazla müdahale aramızdaki bağları yıpratabilir. Dengeleri korumak işte tam da bu nedenle bir ilişkinin en önemli noktalarından. Herkesin fikrini almak zorunda mıyız? Kimi ailelerde belki. Ama herkesin dediğini yapmak zorunda değiliz. Bu konuda kendimizi bilmeliyiz. İki kişi olduğunuzu ve dilediğinizde kendi kanınızla çoğalabileceğinizi unutmayın” dedi. 

“Geleceği Konuşmayı İhmal Etmeyin”
Anı yaşamak çok önemli ama siz yine de geleceğinizi ara ara ele alın diyen Erdoğan, “Birlikte hayal kurun, kurmaya teşvik edin. Bu sürekliliğinizi sağlamayı ve beklentilerinizi paylaşmayı da beraberinde getirecektir. Ortak hayaller sizi daha yakın kılacaktır. Hayalleriniz farklı mı, bunu da bilmeniz gerekecektir. Ya orta yol bulmada ya da kendi yolunuzu almada. Fakat ne olursa olsun geleceği konuşmak iyidir. 

“ Kendiniz Olun”
İlişkiler ister 3. gününde ister 33. yılında olsun küçük kırılmalarla büyük sarsıntılar geçirebilirler. Ve insanların uzaklaşmalarını en hızlı tetikleyen şeylerden biri de karşılarındaki kişinin tanıdıkları kişi olmadığını düşünmeleridir. Flört döneminde elbette karşımızdakini etkilemek için ya da henüz yeterince yakın olmadığımız için biraz daha şekilci davranışlarımız, dikkat ettiğimiz hususlar olabilir. Fakat kendimiz olmakta gecikmemeliyiz. Çünkü ancak o zaman gerçek olan isteklerimizi, hayallerimizi yansıtabiliriz” diye konuştu. 

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

Etiketler , | Yorum Yok